16 - AY IŞIĞINA KARIŞAN NEONLAR

408 54 144
                                    

Rainbow - The Temple Of The King

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Rainbow - The Temple Of The King

♛♚

Neon ışıkların, hafifçe ıslanmış taş yola döküldüğü, mor ve turkuazın, mükemmel bir uyumla ayaklarımızın altına serildiği bir ara sokakta ağır adımlarla ilerliyorduk. Barlardan yayılan müzik ve insan kalabalığı sesleri giderek uzaklaşıyor, botumun kısa topuklarından çıkan tok ses, yavaş yavaş hepsini bastırıyordu. Gecenin karanlığına bulanmış ara sokakta yalnızdık.

Yüzümde, Beyoğlu sokaklarında huzurla geziniyor olmamın ve birazdan oldukça acıkmış karnımı doyuracak olmamın verdiği büyük gülümsemem asılıydı. Fakat gülümsemenin bir parçasında, sağımda benimle birlikte adımlayan adamın da biraz etkisi olduğunu da itiraf etmem gerekirdi. Ay ışığı, Deva'nın biçimli ve yere eğdiği kumral yüzüne vuruyor, belirgin yüz hatlarını daha da keskin bir hâle getiriyordu.

Yüzünde gezdirdiğim gözlerimi hissetmiş gibi ansızın bana doğru çevirdi başını. Yüzümde ne gördü bilmiyordum fakat göz teması kurduğunda yüz hatlarına içten bir gülümseme peyda oldu. Başını yeniden yere çevirdi. "Çok mu açsın?" diye sordu gülümseyerek. Abartılı bir şekilde başımı salladım. Kıkırdayarak başını kaldırdı ve sokağın devamına bir bakış attı. "Ben de çok açım. Geldik zaten."

Birkaç büyük adımdan sonra dar ve siyah bir kapının önündeydik. Sol elini belime yerleştirerek önden geçmem için diğer eliyle beni içeri buyur etti. Ferforje koruma kapıları olan asansöre yöneldik. Asansör de tıpkı bina gibi oldukça eskiydi. Yukarı doğru ilerledikçe kulağıma müzik sesi dolmaya başladı. Beşinci kata geldiğimizde asansörün kapıları açıldı. Deva, ferforjeden yapılmış koruma kapılarını iki yana iterek açıp elini yeniden belime yerleştirdi ve karşımızda kalan, ardına kadar açık olan, iki kanatlı kırmızı kapıya ilerledik.

İçeri girdiğimde geldiğimiz mekanın küçük bir restoran olduğunu gördüm.  Deva kapıdaki görevliyle konuşup beni solumuzda kalan merdivene yönlendirmeden önce, önde girmemin verdiği avantajla mekana kısaca göz gezdirebilme şansı yakalamıştım. Duvarlar, kahve ve bordonun harmanlandığı kiremitlerle kaplıydı, içeride hafif bir müzik çalıyordu. Dışarıdan izbe bir yer gibi görünüyor olmasına tezat olarak içerisi oldukça şıktı. Gürültüden, yaygaradan oldukça uzak bir mekandı. Işıklar sarı ve loştu, mekana oldukça şık cam avizeler sarkıyordu fakat tavan çok yüksek olmamasına rağmen mekan boğuk durmuyordu. Masalar yan yana konumlanmamış, insanlara rahatça sohbet edebilecekleri alan tanınmıştı. Hemen karşıda büyük bir balkon bulunuyordu ve gördüğüm kadarıyla gençlerin çoğu orada konumlanmışlardı.

Taş merdiveni tırmandığımızda üst katın daha hoş göründüğünü fark ettim. Üst katın tavanı oldukça yüksekti ve koyu renklere, loş ışıklara, karanlık havaya rağmen, burası oldukça ferah görünüyordu. Ben meraklı gözlerle mekanı incelerken Deva belime zarifçe yerleştirdiği eliyle beni bir kez daha yönlendirdi ve ağır adımlarla terasa çıktık.

MATWhere stories live. Discover now