0.8

107 16 15
                                    

harry kapının önünde duran arabayı gördüğünde adımlarını hızlandırmıştı. vardığında aiden inip onun için kapıyı açmış ve harry'nin sırıtmasıns sebep olmuştu. yaklaşık on dakika sonra vardıklarında şirin bir kafenin önündeydiler. kenardaki boş masalardan birine geçtiklerinde kahvelerini söyleyip beklemeye başladılar.

muhabbet derinleştiğinde daha henüz yarım saat olmuştu. karşısındaki çocuk heyecanla bir şeyler anlatırken harry etrafına bakındığında gördüğü tanıdık simayla kendine geldi. 'oh hadi ama'
"bir sorun mu var?" diye sordu yüzündeki değişimi fark eden çocuk. "ah, hayır. sabahtan beri biraz başım ağrıyor da keyfim yok o yüzden."diye yanıtladı harry ve çaktırmadan telefonunu çıkarıp bir mesaj gönderdi: "tanrı aşkına draco buluşmamda ne işin var?!" ardından kafasını kaldırıp baktığında draco ona asla pişmanlık duymadığını belirten bir gülücük gönderiyordu.

"geçen gün partide, bütün odadan gidip beni nasıl seçtin? o kadar gay bile giyinmemiştim!" aiden güldü. "sezilerime güveniyorum. ayrıca gergin gözüküyordun ve seni rahatlatacak bir şeylere ihtiyacın vardı." evet, harry eline tutuşturulan bardağı hatırlıyordu. "ve şansına partinin torbacısına denk geldin diyelim." harry'nin sırıtışı saniyeler içinde sönmüştü. "partinin neyine dedin?"
"o gece herkesin kafası güzeldi. hatta seni şu alıp giden sarışın çocuk da içmişti bizimle, fark etmemene şaşırdım." harry birkaç saniye durakladı. "hayır, yani elbette fark etmiştim. sonuçta birinin o şeyleri getirmiş olması gerekiyordu değil mi?" aiden onaylarca başını salladı."sanırım?"

"ayrıca o sarışın çocuk draco'ydu, oda arkadaşım."
"hadi canım! yani, şey..siz ikiniz.?"
"oh hayır, o değil. daha geçen gün kız arkadaşından ayrıldı ve..tanrım sana bunları neden anlattığımı bilmiyorum." aiden yine sırıttı. "birbirimizi tanımak için burdayız, değil mi?" hayır. harry'nin o anki tek isteği oradan uzaklaşmaktı. biraz önce duydukları onda açılmaması gereken defterleri açmıştı ve bu pekala onu huzursuz hissettiriyordu. yıllarca sürdürmüştü bu mücadelesini ve aptal bir ilişki için çöpe atmaya hiç niyeti yoktu. o anda çalan telefonu onu yine düşüncelerinden koparmıştı. arayan draco'ydu. "üzgünüm, bunu açmam gerek. sorun olur mu?" aiden yüzüne yine bir gülümseme yerleştirip kafasını salladı.

"düşüp kolumu kırdığımı söylesem bana ne tepki verirdin?"
"ne?"
"sadece dediğimi yap harry o masada pek huzurlu gözükmüyorsun."
harry afallayışını çaktırmamaya çalışarak devam etti.
"sen iyi misin peki? tamam olduğun yerde kal ve kendi başına kalkma sakın. ben geliyorum." draco'nun telefonun diğer ucunda güldüğünü duyabiliyordu.

"her şey yolunda mı?" harry aiden'a döndü.
"bunu söylediğime inanamıyorum ama sanırım draco evde düşüp kolunu kırmış."
"tanrım..o iyi mi? seni eve bırakmamı ister misin?"
"çok sevinirim."

vardıklarında harry arabadan teşekkür edip hızlıca indi, telaşlı görüntüsünü sürdürmeye devam ederken telefonu çaldı. arabanın uzaklaştığından emin olduğunda telefonunu açtı.
"draco malfoy seni öldüreceğim."
"hadi ama, bana bir teşekkür borçlusun."
"benden habersiz buluşmama geldiğini hatırlatmalı mıyım?"
"pekala ama bak, işine yaradım bunu inkar edemezsin."
"tanrım.."

harry telefonu kapatıp odaya geldiğinde draco'nun yüzünde hala aynı sırıtış vardı. "balkon sohbeti teklif ediyorum, senin için de uygunsa?"
"sanırım buna ihtiyacım var. dolaptan şarabı da alır mısın?" deyip kadehlerle birlikte balkona geçtiğinde gün henüz yeni batıyordu. draco ikisi için de birer kadeh hazırladıktan sonra içeriden birer de örtü getirdi. "bana öyle bakma. hava serinliyor ve üşütmeni gerçekten istemiyorum." harry gülümsedi. "ve şimdi canını neyin sıktığını anlatma vakti."

what's missing? / drarryWhere stories live. Discover now