4.6

4.9K 295 50
                                    

merhabalar cnm nasilsin

iyi okumalar

Deva

Aşk, kovalanarak ya da karış karış arayarak bulunacak bir şey değildi bana göre. Doğru anda, doğru yerde, doğru kişiyle tam önüne dikilirdi ve sen o zaman anlardın aşkın nerede olduğunu. Kalbinin tam içine yerleşirdi.

Bazı aşklar, şiddet severdi. İçinde acılar, travmalar, kızgınlıklar ve kırgınlıklar barındıran. Duyguları en uç noktalarında yaşatırdı, öyle bir yaşadığını hissettirirdi ki, vazgeçemezdin bu histen.

Bazı aşklar da içinde masumiyet barındırırdı. Saf hisler, masum arayışlar ve hafif dokunuşlar. İncitmeyen aşkları yaşatırdı.

Bizim aşkımız ikisine de sahip değildi. Biz şiddetli sevmemiştik, bunu biliyordum ama masum da sevmemiştik. Bizim aramıza sırlar girmişti.

Bizimkisi yoğun ve hızlıydı. Dokunursan büyü kaybolur, demiştim, dokunduk ve cam parçaları etrafa dağılmıştı.

Onu sahilde bir bankın üzerinde bırakıp gitmemin ardından iki gün geçmişti. Hafta sonuydu ve kimseyle görüşmek, kimseye açıklama yapmak istememiştim çünkü önce bir şeyleri benim sindirmem gerekliydi. Artık saçma sapan saatlerde, saçma sebeplerden ötürü mesaj atacağım biri yoktu. Evine gidip plaklarını karıştıracağım, bana o özel soslu makarnasını yapmasını isteyeceğim biri yoktu. İyi olmuştu bence, anneme yalan söylemek zorunda kalıyordum sonra.

Uyku tutmuyordu, yemek yiyesim gelmiyordu ve en kötüsü içimden gülümsemek bile gelmiyordu. Düşünüyordum, sadece on sekiz yaşında olduğum için mi dünyam kararmış gibi hissediyordum?

Bence öyleydi, üniversite hayatına atıldığımda o gün yeni hayatımın ilk günü olacaktı. Hem herkes unuturdu, ben de unuturdum. Unutmak zorundaydım. Büyük oranda kendimi kandırıyordum.

Hafta sonu boyunca paso ders çalışmış, düşünmemek için kulaklarım isyan bayrakları çekene kadar müzik dinlemiş ve altı film izlemiştim. Uyuyamamak gün içindeki uğraşlarımı arttırmıştı.

Telefonumu sadece bir kez elime almış, bizimkilerin olduğu gruba, kendimi kafese kapatıyorum ulaşamazsanız telaşlanmayın, içerikli bir mesaj atmıştım. Bu yaptığıma alışkın oldukları için çok şaşırdıklarını düşünmüyordum, sadece bu kendini kapatma gerçekten iki gün hiç sürmezdi. En fazla on iki saat.

Okul yolunu yavaş adımlarla yürürken kafamın içi her zamanki gibi mahşer yeriydi. Yüz yüze gelirsek ne yapacaktım, arkadaşlarıma nasıl açıklayacaktım ya da etraftaki gözlerden nasıl kaçacaktım bilmiyordum. Sadece kaçmak ve tüm sorulardan saklanmak istiyordum. Şimdi arkadaşlarımız da kaynaşırken nasıl bunu anlatacaktım bilmiyordum. Hiç istemeseler bile aralarına bir soğukluk ve mesafe gireceğine adım kadar emindim. İki gündür asıl kaçtığım bunlardı, duygularımın yanı sıra.

Zilin çalmasına çok az kalmıştı ama o kadar oyalanıyordum ki kimseyle yüz yüze gelmemek için çok mantıksız bir yöntemdi. Sınıfa girdiğim an sanki Deniz'le karşılaşmayacakmışım gibi gereksiz bir çaba sarf ediyordum. Ağzımdan bir soluk bırakıp silkelendim ve güçlü olmam gerektiğiyle ilgili kendime telkinde bulundum. Açıklayacaktım ve bitecekti, bir daha soru yanıtlamak zorunda kalmayacaktım.

Okulun önündeyken öğretmen zili çalıyordu ama derse yetişmek için bile adımlarımı hızlandırmadım. Bahçe zaten bomboştu tek tük insanı saymazsak. Sınıfa çıktım ve dersin öğretmeninin girdiğini düşündüğüm için kapıyı çalıp öyle açtım kapıyı, tahminim doğruydu. Biricik ingilizce hocamız çoktan masasına yerleşmişti. Gözleri bana döndüğünde, "Geç Deva," dedi tatlı bir sesle. Gülümsemeye çalışarak sırama ilerledim ama kimseye dönmedi gözlerim. Deniz'in bakışlarını sırtımda hissediyordum ama ona da dönmedim. Şimdi her şey bir tık daha zor gelmeye başlamıştı.

REKABET • yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin