SAVAŞ II

108 68 84
                                    

Lila insanların uğultuları ile baş başaydı. Onlara bakıyor ve düşünüyordu. Çocukların hiç bir şey anlamayışını seyrediyordu. Onlar için üzülüyor ama bunu belli etmek istemiyordu. Önüne gelen uzun kahverengi saçlarını arkasına topladı ve tekrar insanları izlemeye başladı. Herkes dua ediyordu. Duanın gücüne inanırdı Lila. Bir kılıçtan daha keskin olduğunu ve güçlü olduğunu bilirdi.

Lila derin düşünceler içinde iken mağaraya bazı sesler duyulmaya başlandı. İnsanlar tedirgin olmuştu bu sesten. Lila o an anladı, "Karmen'in ordusu bu," diye mırıldandı. İnsanları, "Sessiz olun, yerimizi bulmalarını istemeyiz," diye uyardı. Uyarmakta da iyi yapmıştı, insanların öfkelerine, çocuklar ağlayarak karşılık veriyordu ve bu da mağara da inanılmaz bir gürültüye sebebiyet veriyordu. Lila birkaç defa uyardıktan sonra neyse ki sakinleşmişlerdi.

Lila ortamın sessiz olmasından sonra duvarda bazı sesler işitti. Yaklaştı ve duvara baktı. Elini soğuk mağara duvarında yavaş yavaş gezdiriyordu. Avuç içi soğuk duvara temas ettikçe tüm vücuduna soğuk hücum ediyordu. Gözleri, eliyle aynı hizada duvarda dolanıyordu. Sonra bir şey fark etmiş gibi kahve gözleri kocaman olmuştu. Elleri ile hızlı hızlı duvara dokunuyordu. Onun bu halini bir asker fark etmiş olacak ki Lila'nın yanına gelmişti.

"Bir sorun mu var?" diye sordu asker.

Lila, askerin yüzünü görebilmek için başını kaldırmak zorunda kalmıştı. "Buralarda iz var," dedikten sonra eliyle izleri göstermeye başladı. "Bak burada ve aynı hizada gidiyor."

Asker şaşırmış ve tam anlayamamıştı. "Bu ne anlama geliyor?"

"Burası bir zamanlar mağaranın girişi olabilir. taşlar ile kapatılmış."

Lila ve asker konuşurken duvarın arkasında ki sesi tekrar duydu Lila. Kulağını duvara yasladı ve hızlıca kendini geri çekti. Anlamıştı. Bu girişi açmaya çalıştıklarını anlamıştı ama ne yapacağını bilmiyordu. Kahve gözleri şüpheyle bakıyordu soğuk duvara.

Yanındaki asker ne olduğunu anlamamıştı. O duvardan gelen sesleri hala duymamıştı. "Bir sorun yok değil mi?" diye sordu tereddüt içinde. Hatta başta fark edilmeyecek şekilde kekelemişti.

"Var, bu mağaranın girişini açmaya çalışıyorlar," dedi Lila. Sözcükler ağzından dökülürken yanındaki askerin gözleri gittikçe açılıyordu.

"Ne? Emin misin?"

"Gel bak, kulağını duvara daya, duyacaksın sesleri," dedi Lila. Asker kulağını yavaşça soğuk duvara dayadı. Emin olmuştu. Arkada her kimler var ise kayaları hareket ettiriyordu. "Ne yapacağız şimdi? İnsanlar burada, bir felaket, evet bir felaket," diye konuşuyordu asker. Daha çok kendi kendiyle endişeli bir şekilde konuşuyordu. Lila'nın sakin ol demesine bile cevap veremiyordu.

Lila askerin kolunu tuttu ve gözlerinin içine baktı. Sessiz ama her bir kelimeyi bastırarak konuşuyordu. "Şimdi insanları tekrar saraya götürün ve mağara dan saraya sızacaklarını haber edin."

"Sen?"

"Ben burada kalacağım, onların buradan geçmesine izin veremem."

Asker hemen diğer iki askeri de aldı ve olanları anlattı. İnsanları tekrar Ardennes sarayına götürmek için hareketlendiler. Askerlerden birisi koşarak saraya gidip mağaradan geleceklerini haber edecekti. Mağarada birden bir hareketlilik olmuştu. Sorgulayan gözler ve anlamsız sözler Lila'nın gözlerinin önünden kayıyordu. Onlara bir açıklama yapması gerekiyordu ama eğer bu açıklamayı yaparsa kargaşa daha da bir büyüyecekti. Hatta gitmek istemeyen ve gücü olmadığı halde onlarla savaşmak isteyenler bile olacak diye düşünüyordu Lila. Bu yüzden söylemedi. Herkesi yanıtsız bırakmıştı. Belki de en zorunu yapmıştı, kendisi bile anlayamadı.

Mağara tamamen boşalmıştı. Sadece Lila ve onu yalnız bırakmayan bir asker. Tam mağara girişinde oturmuş olacakları bekliyorlardı. Korkmuyorlardı asla ama saraya düşmanların girme düşüncesi biraz karın ağrıtıyordu.

"Siz tanıdığım en cesur insan olabilirsiniz," dedi asker. Lila'ya hayranlıkla bakıyordu.

"Bugün herkes cesur olmak zorunda ya da öyleymiş gibi davranmalı."

"Olmak zorunda olan sizsiniz."

Lila başını çevirdi ve yanında oturan askere baktı. Askerin diğer şıkkı seçmiş olması düşündürmüştü.

"Gitmediğine göre," dedi Lila gülümseyerek. Askere cesursun demenin bir başka yoluydu bu onun için.

Mağaranın duvarındaki sesler artık daha kolay duyuluyordu. Lila ve yanındaki asker gözlerini duvara dikmiş düşünmeye başlamışlardı. Birazdan ne ile karşılaşacaklarını bilmiyorlardı ama her ne olursa olsun buradan geçişe izin vermeyeceklerdi. Bunda oldukça kararlı gözüküyorlardı. Lila ve asker duvardaki seslerin artmasıyla birlikte ayaklanmışlardı. Birisi sağa birisi sola geçmiş bir vaziyette bekliyorlardı düşmanı ve o anda oldu. Mağaranın girişindeki koca kayalar birden yerinden ayrılmış ve yuvarlanmaya başlamıştı. Müthiş bir ses ve toz toprak ile Lila kendisini yerde buluvermişti. Öksürmekten ve gözlerine kaçan tozlardan oldukça rahatsızdı ve bu durumdan kolayca kurtulamıyordu. Lila kendisini zorlayarak zar zor ayaklandı ve kılıcını elinde tutarak önünü görmeye çalışıyordu. Gözlerindeki tozların acısından kurtulduktan sonra karşısında kendi kılıcından daha büyük ve kalın kılıçları tutan, kocaman kafalı ve kalın cüsseli Goldaları gördü. O an sessizlik çökmüştü mağaraya, ses olmadığından değil; kendi kafalarında oluşan sessizliğin görüntüsüydü bu.

Lila kılıcını kavradı, duruşunu dikleştirdi ve karşısında ona bakan düşmana sert bir bakış attı. Karşısındaki Goldalar büyük kayaları geçerek Lila ve askere yaklaşıyorlardı. Lila ve asker bir adım dahi geriye gitmediler. Oldukları yerde cesurca beklediler. İçlerinde iki Goldanın biri askerin yanına diğeri Lila'nın karşısına geçmişti. Kalın kılıcını havaya kaldırdı ve Lila'nın baş hizasında indirecekken, Lila kılıcını Goldanın kılıcına sert bir şekilde karşılık vermişti. Golda kılıcı düşürecek gibi olmuştu ve üstelik şaşırmıştı. O sarı ve büyük dişlerini göstererek sırıtmaya başladı. Tekrar bir hamle yapmak istedi. Lila ona kılıcı ile karşılık vermeye devam ediyordu.

Dışarıdaki Goldalar da mağaraya girmeye başladı ve Lila'ya iki golda birden saldırmaya başlamıştı. Lila ikisine de karşılık verebiliyordu ama yanı başındaki asker için durumlar iyi gitmiyordu. Lila ona baksa da yardım edecek kadar boş kalmıyordu. İki golda, askerin sağından ve solundan saldırıyorlardı ve asker sonunda güçsüz düşmüştü. Tam büyük bir balta başına inecekken baltayı durduran Kastor oldu. Asker gözlerini açıp Kastor'u görünce şaşırdı ve gücünü toplamaya çalıştı.

Lila, Kastor'un gelmesine belki de ilk kez sevinmişti. Kendisi için olmasa da asker için seviniyordu. Kahve gözleri Kastor'dan bir anlığına ayrılamamıştı. Kastor'un karşısındaki Goldayı göstermesi ile kendine gelmişti. Şimdi üçü yan yanaydı. Goldaları asla mağaradan geçirmiyorlardı. Kastor'un gelmesinden birkaç dakika sonra askerlerde gelmişti. Şimdi durum eşitlenmişti hatta Ardennes öndeydi. Goldalar askerler karşısında zorlanmıştı. Sayıca daha fazla olan askerler nefes aldırmıyordu Goldalara. Hepsini buraya geldiklerine pişman ediyorlardı.

Lila kılıcı ile Kastor'a yaklaştı. Saçları dağılmıştı, alnında biriken boncuk terleri fark etti Kastor. Kastor'da pek farklı değildi. Ne kadar da güçlü görünmeye çalışsa, siyah saçlarının dibinden parıldayan terler ve hızlı nefes alış verişi yorulduğunu gösteriyordu.

Lila, "Geldiğin için sağ ol," dedi. Kastor'a ikinci teşekkür edişiydi ama bu sefer kendisi için etmiyordu.

Kastor, Lila'dan böyle bir tepkiyi ikinci kez görmesi hoşuna gitti. İlkin de ters konuşmuştu ama bu sefer öyle yapmayacaktı. Çünkü bu sefer kendisi için etmediğini Lila'nın askere olan bakışından anlamıştı. Sessizce, "Önemli değil," dedi. Yüzündeki o duygusuz ifade artık gülmese bile azalmıştı. Bunu kendisi hissediyordu ve Lila'nın da gördüğüne emindi. Gözleri yüzüne bir tutam duygu bırakmıştı. Gülmesine, yüz kaslarını hareket ettirmesine gerek yoktu.

Mağara Kastor, Lila ve askerler sayesinde Goldalardan temizlenmişti. Mağaradan saraya girecek olsalardı biliyorlar ki, Ardennes'in işi çok zor olacaktı. Hatta bu savaşı karşı taraf kolayca kazanabilecekti. 

SAFİR Saklı Diyar (BİTTİ) Düzenleniyor ★Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin