✔️27. Bölüm

10 2 1
                                    

Ada'dan...

Çok sancılı bir uyku çekmiştim. Karnım, tüm gücüyle ağrıyordu.

Uyandığımda acilen eve gitmem gerektiğini anladım. Kendi arabam, şirket otoparkındaydı. Ona binip eve geçtim. Regl olmuştum ve bu ay, ikinci reglimdi. Duş alıp kalın giyindim. Yemek yemem gerekiyordu ama o kadar iştahsızdım ki...

Kendi odam yerine, Alper'in benim evimdeki odasına yürüdüm. Burada bir kere kalmıştı benim bildiğim. Başka kalmışsa kokusu duruyor muydu acaba?

Üzerime bir mont aldım. Yatağa oturup yastığı elime aldım ve burnuma götürdüm. Derin derin nefeslendim. Tümüyle Alper kokuyordu. Sırtımı, yatak başlığına yasladım. Kafamı oturur halde yastığa, bakışlarımı dışarıya çevirdim.

Ne kadar kötü günler...

Üşüyordum. Yorganı üzerime çektim. Kollarımı kendime sardım. Uykum yoktu. Ama başım çok ağrıyordu. Telefonu aldım. Kaan Ege ismine bastım. Biriyle konuşma ihtiyacı duyuyordum ve büyük ihtimalle kapının önündeydi... Aramayı kapattı. Aynı anda salon kapısı çalındı. Ayağa kalktım. Hızla yürüdüm ve kapıyı açtım. Gülümsedi "-Selam kuzen."

Gülümsedim. "-Kahve içer misin?" Başını salladı. Mutfağa gidip iki kahve yaptım ve salona döndüm. Bir kupayı ona verdim. Hava ısınıyordu, kar yağmamıştı. Ama ben daha çok üşüyordum.

Havadan değil senin üşümen...

"-Alparslan ile ne kadar benzediğini bilsen, daha önce DNA testi yapardın." Arkama yaslandım ve bacaklarımı kendime çektim. "-Bu konuda konuşmasak ya..."

Başını salladı. "-Tamam, herşeyi geçiyorum da... Alparslan bu kadar çirkinken, sen nasıl güzel olabiliyorsun?" Gözlerimi devirdim. "-O çirkin değil. Gayet yakışıklı." Güldü. "-Bu kadar hızlı savunmaya geçeceğini biliyordum." Omzumu silktim.

"-O adam sana yaşattıklarının bedelini ödeyecek." Yüzüne baktım. Sadece baktım, öyle bomboş... İçimden çok şey söylemek geliyordu. Ama bunu yapmak da istemiyordum. "-Hangi birinin bedeli? Sadece çocukluğum için bedel ödeyecekse ölmesi gerek."

Bunu o kadar umursamaz bir şekilde söylemiştim ki o bile ciddiyetsiz dinledi. "-Aman, boşversene." Kahvesini içti. "-Alper ile aran nasıl?" Sıkkınca nefesimi verdim. "-Konuşmadık. Yani konuştuk ama ayık kafalı değildi."

"-O sana çok aşık be kızım... Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. O kadar kafayı takıyor ki bu meseleye, işlerine bile odaklanamıyor." Yüzümü buruşturdum. Karnıma aniden kramp girmişti. Ve artık daha çok üşüyordum.

"-Beni şirkete götür Kaan." Ayağa kalktım. O da benimle ayağa kalktı.

"-İstersen üstüne bir mont falan al, iyi görünmüyorsun." Başımı salladım. Üstümdeki montu çıkarıp daha kalın bir tane giydim. Aynada kendime baktım. Yüzüm çökmüştü.

Tamam güzel değildim, ama çok düşmüştüm.

Salon kapısını kapatırken telefonum çaldı. Ekranda bilinmeyen numara olduğundan umursamadım ama sonra açtım. "-Alo, buyrun." O ses kulağıma dolduğunda iğrendim. "-Ada, benim Ege. Dinle no-"

Direk kapattım. Onu unutmak istiyordum ben. O kadar nefretle dolmuştum ki... Ama şunu da biliyordum, ondan ne kadar nefret edersem edeyim yetersiz kalacaktı.

Araba şirketin önünde durdu. İnerek Kaan'a baktım. "-Teşekkür ederim Kaan." Gülümsedi. "-Rica ederim kuzen." Arabayı şirket sahasından çıkardı.

Şirkete girip asansöre nasıl buneceğimi düşündüm. O sırada telefonumu kurcalayabilirdim. Asansöre yürüdüm. Düğmeye bastım ve uzunca bekledim. En üst kattan iniyordu asansör. Kapılar açıldığında karşımda Alper'i beklemiyordum. O terlemiş görünüyordu. Heyecan mı yoksa sıcaktan mı, orası muamma...

Düşüş Where stories live. Discover now