✔️18. Bölüm

39 17 0
                                    

Ada'yla devam...

Bahçede oturmak bana oldukça iyi gelmişti.

Ama sanırım hasta oluyordum.

Gözlerim yaşarıyordu. Hasta olduğumda durmadan öyle oluyordu diye çok önemli bulmadım. Ama başımın ağrıması ile beraber ayağa kalktım. "-Hasta mı oldum acaba?" Elimi alnıma koydum. "-E normal sıcaklık bu.." diye mırıldandım.

Kendimi boşverip arkama döndüm. Alper ve Alparslan beraber eve giriyorlardı. İkisinin gözü anlık bana döndü ve tekrar önlerine baktılar.

İçeriye gitmek için kesinlikle insan üstü bir çaba sarf etmem gerekeceğinden yerime oturdum. Ben asla bu denli üşengeç bir insan olmadığım için kendi kendime garip geliyordum. Kendimi sırt üstü çimenlik alana bıraktım. Biri adımı sesleniyordu ama kim olduğunu anlamak biraz zamanımı aldı.

Alper birkaç kere ismimi seslendi ama o kadar üşeniyordum ki kalkıp cevap vermeye, yanıma gelmek zorunda kaldı. "-Neden burdasın? Hava çok bozdu. Rüzgar var, gelmiş burda uzanıyorsun."

"-Hmm, bak şimdi. Sana bişey diyeceğim, sorgulamayacaksın. Zayıf demeyeceksin. Anlaştık mı?" Başını salladı.

"-Beni içeri taşır mısın? Kalkamıyorum."

Tek kelime etmeden yanıma eğildi. Beni kollarına aldığında buz gibi rüzgar yüzüme öyle bir vurdu ki başımı buz bidonuna daldırmış gibi hissettim. "-Vücudun çok sıcak. Hasta olmuşsun. Ne zamandır orada uzanıyorsun?"

"-Atlas geldiğinden beridir." Kapıdan giriş yaptı. "-Seni bırakayım, koluma gir de yemek yiyelim. Hem ilaç alman gerek." Beni yere bıraktı. Koluna girdim. "-Sana bişey diyeceğim. Sakın şımarma!" Kaşları çatıldı. Yüzüme bakarak sorar bizlerle beni süzdü. "-İyi niyetinin farkındayım. Sana güvenim geri geliyor." Onu çekiştirip yemek odasına girdim.

Masada oturan Atlas, bir anlık iştahımı kaçırdı. Ona bakmadan Sena'nın yanına oturdum. Elimi alnıma koyarak dirseğimi masaya yasladım. "-Ada, sorun mu var?" Kafamı kaldırıp Alparslan abiye baktım. "-Hayır. Halsizim, yemek yiyip odama çıkacağım."

Yemeğine döndü. "-Bence sıcak bir duş al. Sonra yarana pansuman yapalım." Alper'e bakmadan başımı salladım. Tabakta duran sebzeleri karıştırdım, şekiller yaptım ama yemek yiyemedim. Çok garipti ki kafamı kaldırmak bile çok zor gelmişti. Çatalı tabağa bıraktım. "-Odama gidebilir miyim Alparslan?" Bakışları Alper'e kaydı. Sonra bana bakarak ağzını peçete ile temizledi. "-Doktoru çağırabilirim."

"-Hayır, teşekkür ederim. Sadece uyumam gerekiyor." Ayağa kalktım. Alper de peşimden merdivenlere geldiğinde ona baktım. "-Alper, gidip yemek ye. Gücümü toparladım ben." Hiçbir şey söylemeden beni kucağına aldı. "-Yemek yemedin. Aç olduğunu biliyorum. Hastasın da." Kolum göğsüne değdiğinden kıvranıyordum ama yine de odama girip beni yatağıma bırakana kadar indirmedi. Yatağın çarşafı bedenimi sebepsizce rahatlattı.

"-Ne yemek istiyorsun? Hazır yemek getirebilirim." Kafamı iki yana salladım. "-İstemiyorum."

Dudağını dişledi. "-Atlas ile aranızda ne oluyor? Nerde şu aşkından dağlar delen Ferhat. Nerde onunla sürekli gülümseyen Ada?" Omzumu kaldırdım. "-Gereken mesafe araya konuldu diyelim. Kimseyle yakın olmaya lüzum yok." Koluma uzanıp kolluğu çıkardı. "-Bana garip garip diyorsun da bundan garip bir şey yok sanki, ne diyorsun?"

"-Eğer başka birini bahane edip alttan alta kendini düşünüyorsan canın cehenneme derim. Emin ol tehlikeye maruz kalmanızı hiç istemiyorum ama onun yaptığı hiç de ho- ah!"

Alper'in eli, koluma çarptı. Yüzümü sertçe buruşturdum. "-Canım acıdı gerizekalı!" Bandajı yavaşça çıkardı. "-Kolunu öne çıkaran sensin Ada. Şuan suçu bende araman gerektiğini düşünmüyorum."

Düşüş Where stories live. Discover now