27

15 5 2
                                    

(EY YO GEE GEE! Size eski gruplardan bir şarkı getirdim. Ablalarımın zamanından kalma güzel bir şarkı hehe! 🤭🥰)

-Hadi, daha fazla beklemek istemiyorum.

-Otur otur, dese de oturmamıştım ve o da daha fazla üstelemeden telefonu çıkararak Soung'un başına diktiği adamlardan birini aradı.

-Alo? Kızı turnuva binasına geri getirin, dedi ve telefonu kulağından tekrar çıkarıp kapattı. Bana bakıp gülümsedi.

-Doyoung, babam seni çağırıyor, deyince arkama dönüp Junkyu'ya başımı salladım ve gittim. Junkyu ile birlikte Hwan'ın yanına gittik, Bay Kim oradaydı.

-Bu ne hal? Bana neden söylemedin? Bu burada hallolacak iş mi oğlum?

-Okuldan ayrıldım. Dekanlık akşama kadar dilekçemi sisteme girecekmiş. Siz ameliyatta olduğunuz için haber veremedim, ilk müdahaleyi burada yaptım. İyi olduğuna emin olunca ayrıldım başından. Özür dilerim.

-Okuldan mı ayrıldın? Neden böyle bir şey yaparsın oğlum?

-Bunu...size anlatabileceğimi sanmıyorum. Sanırım yanlış bir seçimdi. Tekrardan düşüneceğim, dedim ve ona selam verip çıktım. Çıkış kapısının önündeki nöbetçi masasının yanına gidince durup çıkış kapısına bakarak nefes verdim. Sinirlerim iyice gerilmişti. Son kez boyunluk kartımı kaldırıp baktım, doktor önlüğüme son kez ellerimi koydum.

Her ne olursa olsun vicdan çok önemli bir husustu. İnsanın vicdanının her daim sızlaması gerekiyordu. Dünya bu kötülüklerden ancak böyle kurtulurdu. Vicdanı sızlamayan insanlar, işte böyle, çevresine kötülük yayıyordu. Bugün veya yarın, vicdanım beni kavurmadan sesini dindirmem gerekiyordu. Soung sevgilim olmasa bile, mesleğim adı altında birine benim yüzümden zarar gelmesine izin vermek zalimlikti ve ben vicdandan yana, zalimlikten bin mil uzaktaydım. Yaka kartımı kavradım ve o sırada duyduğum sesle güneş bana yeniden açtı.

-Doyoung, diyen sese, kapıya, Soung'uma baktım. Bana koşar adım gelirken yaka kartımı çıkarıp masaya bıraktım ve önlüğümü de çıkararak sandalyenin üzerine attım. O ise hala kaçırıldığı zamanki gibi önlüklüydü. Kollarıma gelince tüm gücümle ona sıkıca sarıldım. Başını göğsüme bastım ve kafamı tavana çevirip tanrıya teşekkürler ettim.

-Çok korktum, yemin ederim çok korktum nasıl geleceğimi ne yapacağımı bilemedim.

-Geçti, biraz ağır bir bedel ödesek de geçti Hae Soung. Bir daha kimse sana zarar veremeyecek, dedim ve alnına bir öpücük bırakıp saçlarını bir yere toplayarak okşadım.

-Ağır bir bedel mi? Ne oldu? Ne bedeli ödedin? Birine zarar vermedin değil mi? Ben bu vicdan azabıyla yaşayamam. Senin, önlüğün neden üzerinde değil, dediğinde yanaklarını kavradım ve gözlerinin içine baktım, o da bana aynısını yaparak beni dinlemeye hazır olduğunu belli etti.

-Mecbur kaldım. Okulu bırakmaya mecbur kaldım. Şimdi yapmasam sana zarar vereceklerdi, staj yerimi de değiştiremeyeceklerini söylediler ben de gitmek için mecbur kaldım. İçim kavruldu Soung, sana bir şey olacak diye, benim yüzümden birine zarar gelecek diye içim yandı kavruldu. Ben böyle bi günahı boynumda taşıyamazdım. Özür dilerim.

-Sen ne yaptın? Neden yaptın? Doyoung onların istediklerine boyun eğecek kadar güçsüz biri değilsin sen ne yaptın böyle? Kafayı mı yedin sen, beni neden öldürsünler? Turnuva bitene kadar tutar, sonra bırakırlardı. Ne yapmaya çalışıyorsun hayatını nasıl mahvedersin, nasıl, diyerek göğsümü yumruklamaya başladı ve ağlaması şiddetlendi.

-GÜCÜM KALMADI, diye bağırıp bana vurmaması için bileklerini tuttum. İpler elimden kaçmıştı, artık ben de ağlıyordum.

-BU LANET OLASI YERE EĞLENMEK İÇİN GELDİK AMA CEHENNEMİM OLDU SOUNG! Gücüm kalmadı; mücadele etmeye de, seni korumaya da, bu cehennemi düzeltmeye de gücüm kalmadı. Sana zarar verirlerse ben ölürdüm. Buraya her geldiğimde artık nefesim kesiliyor!

-Biz bu mesleği seçtiğimizde herkesi koruyacağımıza söz vermedik mi? Kimseye zarar vermeden herkesin canına kıymet vereceğimize söz vermedik mi Doyoung?

-Yeminimden döndüm ben. Ben o pislikler dahi olsa kimseye zarar vermeyeceğime dair ettiğim yeminden döndüm Soung. Boğuluyorum. Bu kadar fazla günahın içinde boğuluyorum, daha fazla yapamam, devam edemem, dedim ve yutkunarak konuşmaya devam ettim.

-Burası artık kardeşlikler, dostluklar, yardımlaşmalarla dolu bir turnuva sahası değil. Herkes ilk gün ettiği yeminden döndü. Diğerlerinin canı cehenneme. Ben artık bencil herifin tekiyim ve seni korumak için elimi bile kirletebilirim. Burada sana bana zarar veren pislikleri tedavi etmek midemi bulandırıyor artık. Ben gidiyorum. İstiyorsan sen de gel peşimden, dedim ve kollarını bırakıp güçsüz bir şekilde masanın yanındaki kapıdan dinlenme odasına girip çantamı aldım ve sırtıma takıp turnuva binasından çıktım. Bir iki adım uzaklaşınca arkama dönüp turnuva binasına baktım. Bu pislikleri buraya dolduran o iki adi şirket de, adaletsizliğe göz yuman herkesi de, o iki pisliği de öldürecektim.

-Burayı yakacağım, dedim ve sonra kapıdaki güvenliğe döndüm.

-Hyunsuk Bey burada mı?

-Birazdan çıkacak, ah geldi, dediğinde kapıya döndüm. Hyunsuk Bey çıkınca ona dönüp baktım.

-Yedam Bey ile görüşmek istersem yardım eder misiniz?

-Sen neden bu saatte çıkıyorsun?

-Anlatacağım.

-Gel benimle, dedi ve onunla beraber sokaktan döndük. Yedam Bey bizi orada bekliyordu.

-Seninle konuşmak istiyor, evde konuşursunuz, dedi kısaca ve arabaya bindi.

-Gel hadi, dedi Yedam Bey'de. Arabaya bindim ve birlikte eve gittik. Soung'un kaçırılması da dahil olmak üzere şahit olduğum her şeyi anlattım ve Yedam Bey de rapor tuttu.

-Bunların dosyası gittikçe kabarıyor, bu ne böyle.

-Sponsor olan şirket bu kadar şeye göz yumuyorsa araştırılması gereken yer sponsor şirketler, babalarının şirketi değil.

-Korkarım ki haklısın. Hyunsuk, ben evime gidip bu iki şirketi bi güzel araştırayım, Doyoung'un söylediklerini de dosyaya geçireyim. Halledelim şu işi, dedi ve kalkıp gitti.

-Git de sıcak bir duş al, çok gergin görünüyorsun.

-Teşekkür ederim, yeterince gücüm yok belki sonra. Dediğimde telefonum titredi ve Soung'dan bir mesaj aldım.

Aşkım💗:
Sen nereye ben oraya, yaptığın her şeyin arkasındayım. Seni seviyorum🤍

Mesajı okuyunca ben de ona kalp attım ve telefona gülümseyerek köşeye bıraktım.

(Kim Junkyu'nun ağzından)
-Sen de bırak baba, Asahi ne hale geldi görmüyor musun? İllaki bize de mi zarar vermeleri gerek?

-Kimseye bulaşmazsan kimse sana zarar vermez Junkyu. Bu benim işim. 17-18 yaşlarında ergen çocuklarla mı atışacam? Hem sana da yasak. Herkes elendi zaten neredeyse baksana, toparlan eve git. Bi daha da gelme.

-Peki, dedim ve odadan çıktım. O sırada karşı koridordan geçen Hwan'ı gördüm. Zaten bir daha gelmeyecektim, bir yumruk indirsem suratına ne olurdu ki? Bu fikirle gizlice arkasından gittim. Kendi odasına girince ben de kapıya gidip aralık kalan kapının kokunu tuttum ama belinden çıkardığı silahla olduğum yerde kalıp kapının eşiğinden onu izledim. Her yeri yara bere içinde, kaşları acıdan ve sinirden çatılmış bir şekilde etrafına bakıyordu.

-Junkyu, naber, diyen sese döndüm. Haruto'ydu. Elimle onu susturdum. Geldi ve bana merakla baktı.

-Bırak, silahla uğraşıyor. Zarar verecek şimdi birimize ruh hastası, gel gidelim, dedim ve o içeriyi izlerken karnından onu biraz ittirip gittim.

Arkamdan geldiğini sanıyordum. Bu yüzden ardıma bile bakmadan gittim...

STRUGGLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin