18. Bölüm | Kanlı Vezir

46 33 0
                                    

"Maskeni Düşürmeme İzin Verir Misin?"

Kaskatı kesilmiş bedenimin kan akışı yavaş yavaş kendime gelmemi sağlamıştı. Ayağa kalkıp kanlar içinde yatan Caleb'ın yanına yaklaştım.

Eğitmenin çağırdığı doktor karnının sağ tarafından akan kanı durdurmaya çalışıyordu. Gözleri kapalı Caleb'ın nefes alması az çok içimi rahatlatıyordu. Odaya sedye getirilerek üstüne yatırdılar.

Dakikalar sonra ambulans ile götürülen Caleb'ın arkasından gitmiştik. Hastane de ameliyathanenin önünde panikle bekliyor, olacaklara kendimizi hazırlıyorduk.

Jennie bizim aksimize insani duygularla ağlıyordu. Sanırım aramızda ki tek insani duygulara sahip olan oydu. Benim için çok değerli biriydi ama ağlayamıyordum, birini sevdiğini göstermek için ağlamayı ya da iltifat etmeyi doğru bulmuyordum. Seven kişi bunlara gerek duymadan zaten hâyli, hâyli belli ederdi.

CIA ajanları'da buradaydı fakat onlara bakmamaya çalışıyordum. Bakarsam sinirlerim tepeme çıkardı. Şu an bunu istemiyordum.

Telefonumun titremesi ile ekranını açtım. Mesaj sahibi ile telefonunun ekranını kapattım. Şu an onunla uğraşamazdım.

Caleb'ı vuran ajan ölürse eğer hapse gidecekti. Tersi olursa Caleb şikayetçi olmadığı takdirde ihtarname yiyecekti.

Ailesine haber vermişlerdi ancak hâlâ onlardan bir iz yoktu. Geçen her bir dakika da gelen mesajlar artmaya başlıyordu. Telefonu duvara fırlatmamak şartıyla sakince ekranı açtım.

Serkan Demir'den gelen mesajları sabır dilenerek okumaya başladım.

"Selam."

"Nasılsınız?"

"Uzun zaman oldu görüşmeyeli."

Uzun zaman falan olmamıştı. Üç buçuk gün geçmişti. Onunla son görüştüğümüz günden bir asır geçse bile uzun zaman olamazdı.

"Telefonunuzun yanınızda olduğunu biliyorum. Neden cevap vermiyorsunuz?"

"Pekâlâ konuya gireyim."

"Yarın yemek yiyelim mi, yeniden?"

Bu mesajdan başka mesaj atmamıştı. Reddedeceğime dâir mesaj yazmaya koyulurken başka bir bildirim düştü ekrana. Kaşlarımı çatarak ona tıkladığımda anlık telefonu kendime yaklaştırma gereği duydum.

Bilinmeyen numaradan gönderilen fotoğrafta; Kızıl saçları dağılmış, hastane sandalyesinde telefonuna bakan bir kadın vardı.

Biri uzaktan beni mi izliyordu?! Fotoğraftan çıktığımda, yeni bir mesaj gelmişti, aynı numaradan.

"Maskeni düşürmeme izin verir misin?"

Telefonu avuç içime aldığımda etrafta göz gezdirdim. Göz hizama giren kimse numaranın sahibi olamazdı. Özellikle Caleb'ın ağlayarak koridora giren ailesi... Ayağa kalktığım gibi koşar adımlarla koridorun sağ tarafına döndüm. Fazla uzağa gitmiş olamazdı.

Yanından geçtiğim yangın merdivenlerinden gelen sesle oraya yöneldim ve atlayarak merdivenlerden inmeye başladım. Ayak sesleri ona âit olmalıydı, olmak zorundaydı. Kaç kat indiğimi sayamayacak kadar hızla giriş kata ulaşmaya çalışıyordum.

Onun ayak sesleri kesildiğinde daha da hızlandım. Beyaz kapıdan çıktım ve kapıya doğru koşmaya devam ettim. Önüme çıkan sedye durmamı engelleyememişti. Sedye de yatandan daha önemli işlerim vardı.

KAİSAWhere stories live. Discover now