27. Bölüm | Kanatları Kanlı Melek

36 26 1
                                    

ˋˋNe Zaman Bir İşe El Atmaya Kalkışsa, Bunu Alışkanlıklarına Müdahale gibi Algılayan Birilerinin İtirazıyla Karşılaşıyor­du. Bütün Alanlar Doldurulmuş, Irene Kendi Evinin Bün­yesinde Yabancı bir Cisim gibi Olmuştu.ˊˊ

-Stefan Zweig / Korku kitabı.-

Bizi hapsettikleri o yerden çıktığımızdan beri tek kelime etmemiştik bu konu hakkında.

İkimizde hazır değildik. İkimizde birbirimizin zaaflarını sarmaya çabalamıştı. Belki bir ara dövüşmüş olabiliriz fakat ona ihtiyacımız vardı. İkimizinde gerçeğe dönmesinde. Bizim gerçeğimiz buydu, dövüşmek, savaşmak ve gözlerini intikam hırsı bürümüş insanları tutuklamak. Kelepçe belimizde olduğu sürece o duyguyu asla kaybetmeyecektik.

O aynalardan korkuyordu, ben karanlıktan.

Aynalar karanlığı da yansıtmaz mıydı? Belki görünmüyordu ancak yansıttığı her şey gibi oda yansıyordur hayatlarımıza?

Gündüz ya da aydınlık bir ortamda aynanın karşısına geçmek ne kolaydı. Tek kurtarıcımız olan ışıkmış gibi cesaretlenmemiz ne komikti.

Işıklar bizim kalkanımızdı.

Korkuyu salmanın tek çözümüydü. Kalkanımızı ne zaman düşürürsek karanlığa gömülüyorduk. Sıkı sıkı tuttuğumuz o ışık yavaş yavaş parlaklığını kaybediyordu.

Ve kaybettiğinde o ortaya çıkıyordu.

Korku.

Benim aksime o karanlığa hükmediyordu. Karanlıkta aynanın hiçbir işlevi kalmazdı. Karanlık onu törpülerdi.

Karanlık saklardı.

Karanlık korkutucu yanının aksini göstermezdi kimseye çünkü onu görmek istemezlerdi.

Onu görmek isteyenleri de yavaş yavaş o karanlığa hapsederdi çünkü kurtuluşun ışık değilde karanlık olduğunu ispatlamak için. Onu sevmemizi isterdi, belki ışık kadar değerli olduğunu bir kez hissetmek isterdi.

Sadece bir kez.

Tırnaklarım baş parmağımın kenarını soyuyordu. Tırnağımın ucu bir anda parmağıma battığında dayanılmaz bir acı hissettim. Dudaklarımı dişledim ve bir şey olmamış gibi yağmur yağan gökyüzüne kaldırdım başımı.

Hafif hafif çiseliyordu yağmur başımdan aşağıya doğru. Fransız sokakları her zamanki gibi çoşkuluydu. Bir sokağa saptığımızda insanlar müzik eşliğinde eğleniyorlardı. Kaldırımlar insan doluydu, yollarda müzik enstrümanları ve çalgıcıları yer alıyordu. Şarkı söyleyip yarınlar yokmuş gibi dans eden ve kuytu köşede birbirini öpen insanlar bir hâyli eğleniyordu.

Kaldırımlarda zikzak çizerek o insanları geçtik ve sonunda kendi zihnimize döndük.

Boş sokağa.

Derin bir nefes alarak tam önüne geçtim ve geri geri yürümeye başladım. "Dalgınsın, neden?"

Yağmur damlaları alnından aşağıya akıyordu. Elleri cebinde gökyüzüne baktı ardından arkamda ki ıssız sokağa. "Fotoğraflar kafamı karıştırıyor. Kim seni tehdit etmek istiyor?"

Dudaklarımı büzerek ona bakmaya devam ettim. Merkezden çıktığımızda arabaları almadan yürümeye başlamıştık çünkü buna ihtiyacımız vardı. "Elimde ona karşı kullandığım bir kozum olabilir mi? Eğer ona bir şey yaptıysam o daha beterine hazırlanıyordur. Ya da..." Sustum ve derin bir nefes bıraktım.

KAİSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin