21. Bölüm: ÖLÜMÜN HUZURU

Start from the beginning
                                    

Nefes alışverişleri omzundaki kurbanın ağırlığından dolayı daha da sıklaşmış, soğuklaşan havadan dolayı dudaklarından havaya karışırken yoğunlaşmıştı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Nefes alışverişleri omzundaki kurbanın ağırlığından dolayı daha da sıklaşmış, soğuklaşan havadan dolayı dudaklarından havaya karışırken yoğunlaşmıştı.

Kurbanını usulca geniş ağacın gövdesine yaslarken ölüm kokan nefesi toprağın masum kokusuna karışmıştı. Siyah eldivenin sarmış olduğu eliyle kurbanının at kuyruğu yapılmış saçlarını okşadı. Baygın olan avını soğuk havaya inat açlıkla alev almış gözleriyle süzdü. Dudaklarında yapacağı iyiliğin mutluluğuyla bir gülümseme oluştu.

Yavaşça...

Aşkla...

Masumca...

Heyecanlanmaya başlayan kalbi hızlanmış, kanındaki ölümün hasreti damarlarıyla her zerresine taşınmaya başlanmıştı.

Kemikli yüzünden süzülen yağmur damlaları masumluğunu yitirip usulca toprağa damlıyordu. Avının birkaç adım gerisine gitti, dizlerinin üzerine çöktü. Başını yağan yağmura inat göğe kaldırarak göz kapaklarını kana acıkmış gözlerine örtüp derince bir nefes aldı. İçine çektiği toprak kokusu ruhunda ölümle buluşup havaya karıştığında ölümün ıssızlığı ormanda sessiz bir çığlığa dönüşmüştü.

Aklına gelen anılarıyla tekrardan buluşunca gözlerini hızla açıp avına baktı. Bu O'nun göreviydi. Avı ne kadar itiraf etmiş olsa da sırları vardı. Onu rahatsız eden, ruhunu ezen, saklamak istediği acı dolu kederleri vardı.

Sıra kurbanını acıdan kurtarmaktaydı.

Acı yoktu...

Özgürlük vardı...

Sırt çantasından çıkardığı neşter, geceyi aydınlatan ayla buluşup gözünde muhteşem bir güzelliğe bürünmüştü. Gözünün önüne kaldırdığı neşter, gökyüzünden akan yağmurla buluşup keskin yüzünü masumluğun gözyaşlarıyla ıslatmıştı.

Elindeki neşteri bırakmadan karşısındaki kurbanını usulca yere yatırdı. Bacaklarını da dümdüz koyup birbirine paralel olacak şekilde uzattı. Kollarını gövdesine koyup bileklerinden bir tanesini avucunun içine aldı.

Bilekleri O'nu çağırıyordu. Kanındaki sırra esir olmuş ruh; özgür olmak istiyordu.

İlham perileri bu ormanda, etrafında dans ederken yağmur şiddetini daha da arttırmış, gök akacak kan için bir kez daha feryat etmişti.

Diğer elinde olan neşteri kusursuz bir şekilde feryat eden göğe çevrilmiş olan bileğe yavaşça sürttü. Ardından diğer bileğe de usulca sürttükten sonra iki bilekte oluşan ince ve pürüzsüz kesikten süzülen kana baktığında iki bileğin içi göğe bakacak şekilde gövdesine koydu. Bu kan göz kapaklarının aldığı hazla örtünmesine sebep olmuştu.

ÖLÜMCÜL SIRWhere stories live. Discover now