13. Bölüm: GÖRÜNENİN ÖTEKİ YÜZÜ

33K 1.7K 1.4K
                                    

Görünenin ardında var olduğunu düşündüğümüz şey ya yoksa?

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Görünenin ardında var olduğunu düşündüğümüz şey ya yoksa?

Keyifli okumalar

Tutmuş olduğum kapı kolunu aşağı indirirken kalbime inen yokluğun ağırlığı tüm benliğiyle kendini gösteriyordu. Yavaşça kapıyı aralarken, yaşamanın aslında sonu yoklukla biten bir çırpınış olduğunu bilmem fakat bunu canımdan bir parçayı kaybettikten sonra geç idrak etmenin acısını hissediyordum.

Yavaşça kapının karşısında, duvarın kenarında duran yatağa oturdum. Karşımdaki pencerenin önündeki beyaz, sık pileli tül; gökyüzünün griliğini içine çekip kendi beyazlığını feda etmişti.

Gördüklerimizin ardında aradıklarımız, belki de aramadıklarımızın cevaplarını içeriyordu. Şu an bu perdedeki griliğin ardında aradığım beyazlık, belki de siyahın arayışına bir cevaptı.

Gökyüzünün ağırlığı sanki bu odaya çökmüş, bütün düşüncelerimi zamana tutsak etmişti. Geriye hüzünle yoğrulmuş kalbimin atışları kalmıştı.

Özlüyordum... Geleceğimi özlüyordum. Geçmişimi değil. Anne yarım bildiğim kadınla olan hayallerim hep bir adım ilerisine dönüktü çünkü. Geleceği vaat eden hayallerimiz, umudu barındırıyordu kökünde. İnanıyordum. Birlikte olacak geleceğimize. Özlüyordum geleceğimizi. Savaştığımız geçmişi değil, umutla yoğurduğumuz, hayallerimizle süslenen geleceğimizi...

Başımı koyduğum yastıktan burnuma nüfus eden koku, şu an ki beni var eden kadının kokusuydu. Derince bir nefes aldım, bu kokunun ciğerlerime işlemesini diledim. Belki de geriye kalan tek şey, yok olan bedeninin kokusuydu. Buğulanan gözlerimi sıkıca kırpıp yanağımdan süzülen ıslaklığa aldırmadan yüzümü yastığa dayadım. Bu ıslaklık sadece acının değil, aynı zamanda içimdeki hasretin yağmuruydu.

Özlemek... Var olanları da özleyebilirdik. Ama yok olanları özlemek... Onlarla aynı kefeye girebilir miydi bu kavram? Var olana elbet bir gün kavuşabilirdin. Bu yüzden yüreğinde bekleyiş peydah olurdu. Ama yok olan... Geri gelmeyeceklerini bilmek, en büyük gerçeklerle yüzleşmene sebep olurdu. İşte bu yüzden daha da çok acıtırdı. Daha da çok yorardı. Tek çaresi alışmaktı. Ne kadar sürerdi alışmak? Zaman ne kadar düşmanlık ederdi sana? En hırçın oklarını yüreğinin derinlerine saplarken acımazdı zaman. En acımasız öğretmen oydu belki de, en iyisi olmasına rağmen...

Derinlerimde hissettiğim korkuya rağmen nasıl çıkabilirdim bu evden? Nasıl bırakabilirdim her karışında hatıra olan bu hâneyi? Yok olanların ardında kalanlar sevdikleriydi. Bir de hatıraları... Alışacaktım. Alışmalıydım. Sadece geriye bıraktıklarıyla yetinmeliydim. Yalnızlığım ve hatıralarımla...

Yalnız değildim ki. Sevdiğim adam vardı. Bana ne kadar yakın hissetsem de uzağımdaydı. Ne kadar yanımda istesem de o kadar dışarıdaydı. Yalnız olmasam da hissettiklerim yalnızlığın tanımıydı. İçimdeki savaşta beyaz bayrağım yine O'na kalkıyordu. Daha çok isterdim O'nu. Daha çok tanımak, daha erken hayatıma sokmak...

ÖLÜMCÜL SIRWhere stories live. Discover now