Bölüm 21: "Bir Yolcu Ölüyor."

343 19 20
                                    

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.



2005 Temmuz

Genç kadın kol değneğine yaslanarak hareket halindeki trenden dışarıya, ağarmaya başlamış günün ilk ışıklarına bakındı. Şafak vaktini geçmiş, hayatının gün doğumuna tanıklık etmiş adamla buluşacağı an gelmişti.

"Allah'ım," diyerek soluklandı, çatlamış sesiyle. Gözlerini gökyüzünden çekmek istememesi anlaşılabilir bir durumdu. Son birkaç yılını göğe bakarak geçirmiş kadın için umut, birkaç bulut tanesinin ardındaki damlalarda gizliyken ela gözlerini gökten esirgemesi beklenemezdi. "Bana bu günü atlatacak gücü verecek olan yine sensin."

Kolunu kaldırıp bileğinde eski saate bakındı; mektupta yazan saat gelmiş, çürük bacakları katiline adımlaması için sürünmeye başlamıştı.

"Tarihinde yatan hakikatleri bilen tek kişi, temmuzun on birinde Konya-İzmir trenindeki on sekizinci vagonda yolculuk ediyor olacak. Senin için aynı vagonda bir bilet ayırdım. Onu görmek istersen, bu son şansın olacak."

Aynı vagonda, vagonun sonundaki odada kalan kişiyi görmek için şimdi derin soluklar eşliğinde minik pencerelerin önünde ilerliyordu. Sanki kaybolmaya hazırlanan ay onun adımlarını takip ediyor gibiydi. Yeni kestirdiği kâkülleri, birkaç yıl öncesi kadar sağlıklı değildi bu yüzden her adımında kontrolsüzce havalanıp duruyordu.

"Vagondaki son odaya tren durmadan önce uğraman gerekecek. Tren durduktan sonra onu göremeyeceksin. Çünkü o... Bu tren yolculuğunu sağ atlatamayacak. Sen onun için bir sürpriz olacaksın.

Bir ölüm hediyesi... Öldürdüğü canlar adına..."

Vagondaki son odanın kapısı kahve tonlarında, küçük ve samimi bir izlenim veriyordu. Sanki ardında kahve tüten, bir köşede kitapların dizildiği ve tüm duvarı kaplayan camında dışarıyı hayranlıkla seyreden iyi kalpli bir adam oturuyor gibiydi.

Muhtemelen kapının ardında karşılaşacağı görüntünün zihnindekilerle hiçbir ilgisi yoktu; öyle olsaydı, kalbi bu denli hızlı çarpmaz, sakat ayağındaki damarlar böylesine sızlamazdı.

Nezaketen kapıyı çaldı ama ardından oldukça kaba bir yanıt aldı.

"Ben size kimseyi görmek istemiyorum demedim mi? Ne diye ikidir kapıma üşüşüyorsunuz?"

Ses neredeyse bir kız çocuğuna aitmiş gibi tiz ve rahatsız ediciydi. Damla, bu sesin onun otuz yılını çalan bir adama ait olduğuna inanmakta biraz güçlük çekti.

Aslında geçmişinin en derin çukurunda gömülü olan katilini gün yüzüne çıkartmak istediğinden pek emin değildi. "O ailemi katleden adam," diyordu içinden. "Şimdi elimi kolumu sallayarak onun yanına mı adımlayacağım?"

"Yolculuğun güvenli olacağına dair söz veriyorum. Alp Yıldızları adına..."

İnat edercesine kapıyı defalarca kez tıkladı, eklemleri acıyana dek ahşap kapıya vurdu. Sonunda, "Yeter be! Ne istiyorsan söyle!" diyen adamın ardından kapıyı usulca araladı, ittirerek kendiliğinden açılmasını bekledi.

Alp YıldızlarıDonde viven las historias. Descúbrelo ahora