Bölüm 18: "Suçu Sırtlanmış" | Kısım 2

309 19 11
                                    

O günden sonra Cennet Vahit'e de hayata da küs bir şekilde ömrüne devam etti

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.

O günden sonra Cennet Vahit'e de hayata da küs bir şekilde ömrüne devam etti. Bu defa Vahit onunla ilgilense de, altını temizleyip ona yemek yedirse de, televizyonları ve ışığı açıp gitse ve her sabah işe gitmeden önce perdeleri araladığından emin olup, bazı günler ona banyo yaptırmadan önce yaralarını temizleyerek balkonda bir süre oturmasını sağlasa da Cennet, Vahit'i affetmedi. Bilhassa o kendisiyle ilgilendiği her an utanıyordu; kızı gibi değildi damadı. Kızı bir şekilde gönlüne girmiş, utancını yenmiş ve tarifi imkânsız bir güven elde etmişti ama Vahit onu her yıkadığında ya da altına kaçırdığında bezini toparladığında utanıp kızarıyor, bağırıp kendini terk etmesini söylüyordu.

"Bırak beni! Bırak!" diye bağırıyordu. "İstemediğim halde bana dokunup durma!" diyordu. "Hareket edemiyorum diye bana istediğin her şeyi yapabileceğini mi sandın?"

Vahit dinlemiyor, ağzını bile açmadan işini yapıyordu. Cennet bazen güç bulup da yakınına gelmiş Vahit'in kulağını ısırdığında Vahit acıyla geri çekiliyor, yine de ne iyi söz ne de kötü söz ediyordu. Adeta dilsiz, adeta sağırdı Vahit bundan sonra.

Yalnızca kadına yaşattığı o birkaç haftalık ölüm anını telafi etmek; ölmek istemesine neden olduğundan dolayı kendini affettirmek, affetmeyecekse bile Şirin'in emanetine sahip çıkmak istiyordu. Ne tiksindi ne de belli etti, yalnızca Cennet'e Şirin gibi merhametle baktı.

Cennet her defasında "Bırak pisimi alma, ben enfeksiyondan ölürüm," dese de, "Bırak, izlemeyeceğim televizyon falan," dese de ya da "Yemeyeceğim, yapma yemek," dese de ona güzelce baktı. Yatak yaralarına engel olması mümkün değildi çünkü günün yarısını işte geçiriyordu. Bu yüzden eve düzenli olarak hasta bakım elemanı çağırdı. Bir süre sonra da Cennet, "Temizliğimi de o yapsın, seni istemiyorum," deyince hasta bakım elemanı eve daha sık gelir oldu.

Vahit artık pek fazla yemiyor ya da masraf olacak bir harcama yapmıyordu. Bu yüzden kazandığı tüm parayı –arasından yol parası bile almadan- bir başına yaşayan bir kadınmış gibi Cennet için harcıyordu.

Yıl 2002'ye geldiğinde ve Vahit, çalıştığı fabrika da diğer elamanları kurtaracağım derken patlamanın etkisi altında kaldığında, başına aldığı darbeden dolayı iki gözü de kör oldu. Patronu onu hastanede ziyaret etti. Vahit, gözleri bandajlı bir halde sedyede uzanırken patronu gelip kendini tanıttı. Elini tutup, onun gösterdiği bu fedakârlığın sonucunda tedavi masraflarını ödemeyi kabul etti.

Vahit o sırada henüz kör olmanın nasıl bir his olduğunu tatmamıştı bile. Daha, görememenin ne gibi getirileri olduğunu ya da dış dünyayla olan en önemli bağlantı koptuğunda hayatın ne denli zorlaştığını öğrenememişti.

Patronuna "Bana biraz süre verin," dedi. "Belli ki ettiklerimin cezasını çekiyorum, bana biraz süre tanıyın."

Vahit, gözleri bandajlı bir halde evine bırakıldığında uzun bir süre apartman kapısının önünde bekledi. Görememeyi o kadar yakın bir şekilde hissetmek istiyordu ki bir süre, apartmanın etrafında boş boş dolandı. Kapının olduğu noktayı bulup dördüncü kata çıkana dek pek çok komşu onun haline şaşırıp yardım etmeye çalıştı.

Alp YıldızlarıDonde viven las historias. Descúbrelo ahora