Taeyeon hayalkırıklığına uğramış gibi bir ses çıkardı. "Sizi yolda keşfetmediler yani."

İçimden sence böyle bir şey mümkün mü derken buldum kendimi. Gülümseyerek, "Hayır, ben küçükken şarkı sözleri yazardım. Şirkete müzik yapımcısı olma hayaliyle katıldım. Ancak şimdi burdayım." 

Taeyeon şaşırmış bir şekilde bana baktı. "Ah, yani idol olmak istemiyordunuz?" 

Gerginleşmeye başladığım için kafamı yana yatırdım. "İsteyip istememekten ziyade böyle bir seçeneğim olacağını düşünmemiştim."

"Düşüncenizi değiştiren ne oldu?" 

"Bangchan hyung bir grup olmamız gerektiğini düşündü. Böylece ben de dahil oldum."

Taegeun, "Hayat cidden çok garip. Önümüze ne tür fırsatların çıkacağı hakkında dinleyicilerimize büyük bir ilham vermiş olmalısınız." dedi. "Peki sizin için hayat ne? Size sunduklarından memnun musunuz?" 

Gözüm diğerlerinin üzerinde gezindi. Bacaklarım titriyordu ve Changbin bir elini dizlerimin üzerine koyup sakinleşmem için avucunun içiyle okşadı. Bana dönüp gülümsedi ve dudaklarını oynatarak, "iyi gidiyorsun," diyerek güç verdi. Ona gülümsedim ve bakışlarım Minho'u buldu. Oturduğu yerde hafifçe sallanıyordu, bana baktığı için gülümsedi. Onun sakin ifadesi,  Changbin'in eli sayesinde sakinleşerek mikrofona yaklaştım.

"Hayat çözülmesi gereken bir sorun olsa gerek. Bana sunduklarından dolayı elbette çok memnunum. Ailem diyebileceğim insanlarla tanışmamı sağladı."

Taeyeon, "Hayat çözülmesi gereken bir sorun olsa gerek. Gerçekten bilgece söz. Peki Bangchan, sizi Han'ın deyimiyle bu aileyi kurmaya iten şey neydi?" 

Konuşmanın benden uzaklaşmasıyla rahat bir nefes alıp geriye yaslandım ve elimi Changbin'in elinin üstüne koydum.

Ara sıra konuşmaya dahil olacak şekilde yayın devam etti. Yanlış bir şey söylemediğimden dolayı içim rahatlamış bir şekilde yurda geri döndüm. Yine de kendimi çok yorgun hissediyordum.

Duş aldım ve uyuyamayacağımı bilmeme rağmen odama geçtim. Ranzanın üst katında olan yatağıma kendimi yüzükoyun attım.

Minho, "Ne yapıyorsun?" diye sordu.

Yüzümü yastığa gömmüştüm, sesim boğuk ve biraz uzaktan geliyordu. "Sosyal pilimi dolduruyorum." dedim.

Minho kıkırdadı. "Ne?" Merdiveni çıktığını duyunca sağa döndüm ve yatağıma çıkmış olan heyecanlı suratına baktım. O an yatağıma hatta bu odaya ilk defa geldiği gerçeğini fark ettim. Yanıma gelmiş olmasının sebebi içimi kemiriyordu ama ona sormaya da çekiniyordum. Minho genel olarak odasından sadece yemek için çıkan birisiydi. Haliyle bütün dikkatim ona yöneldi.

Kendimi seviyormuş gibi saçımı okşadım ve, "Bugün iyi iş çıkardım. Yanlış bir şey söylemedim ve gereğinden fazla konuşmadım." dedim.

Minho gülümserken ileriye atıldı ve yanıma uzandı. Yüzü tavana dönüktü, suratında çocuklara özgü bir heyecan ve afacanlık ifadesi geziniyordu.

Ellerimi yanağımın altına yerleştirdim ve onu izlemeye başladım. Dudaklarını düz bir çizgi halinde tutmak için uğraşıyordu ama gülümsemesini kesemiyordu. Gerçekten benim yanımda olmak onu bu kadar mutlu mu ediyordu?

Minho, "Yanlış bir şey yapmadıysan neden sosyal pilin bitti?" Diye sordu.

Gülümsedim. "Bilmem Hyung, sence neden böyle hissediyorum?"

Bakışları bana döndü. Aynı yastığa başımızı koymuştuk ve suratlarımız çok yakındı. Bu yakınlık önceki gibi, beni biraz bile rahatsız etmiyordu. Tam şu anda uykumun gelmesi şaka gibi bir şeydi. Ancak vücudum rahatlamış gibiydi ya da bunun tam tersi kafam rahatlamış gibiydi. Ona bakıyordum ve beni uyutmayan şey Minho olmasına rağmen beni rahatlatan tek kişinin de o olduğu gerçeğini kabullenmeye çalışıyordum.

it's your life to ruinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin