37. Hesaplaşma

758 34 0
                                    

Ertesi sabah dinlenmiş hissederek uyandım. Odaya vuran güneş ışığı odada beyazın her tonuyla dans ediyordu, kırılıp rengarenk bir resim gibi odaya dağılıyordu. Bu renk cümbüşü beni gülümsetti. Ayağa kalkıp camın önüne geldim. Manzara huzur vericiydi. Tenime vuran güneş bedenimi ısıtırken, aklıma Lucifer geldi. Beni ısıtan, yakan güneşim... Hissettiğim anlık huzur yerini hüzne bıraktı. Onu çok özlüyordum. Yokluğundan geriye kalan boşluk yakıcıydı. Nefes aldırmıyordu. Sevindiğim tek şey, duamın kabul olması ve onun üzülmediğini bilmemdi. Benim kim olduğumu bilmiyor, beni hatırlamıyordu. Onun için hiç var olmamıştım, beni hiç sevmemişti. Hüzün fazlaydı, bir yanım Lucifer'ın beni unutmamasını deli gibi isterken, mantıklı yanım doğrusunu yaptığımı söylüyordu. Kalbin mantığı yoktu, bu yüzden her zaman mantıktan farklı istekleri oluyordu.

Severken gitmek zorunda olmak çok zordu. Micheal da bunu yaptığını söylemişti. Dünkü konuşmaların ağırlığı da bu konu gibi beni köşeye sıkıştırdı. Tüm bunlardan kaçamıyordum. Peki ona inanacak mıydım? Bu kadar yalanı söyleyebilmesi zordu, bunların hepsini kurgulaması gerekirdi. Yalan her zaman zordur, zekâ gerektirir. Çünkü yakalanmamanız gerekir, yakalanırsanız da iki seçeneğiniz olur. Ya yalanı itiraf edersiniz ya da yalanı başka bir yalanla kapatmak zorunda kalırsınız. Gerçekler öyle değildi, hep tekti. Can yakıcı olsa da bir yalandan daha fazla can acıtmıyor, yalan gibi kırmıyor, aşağılamıyordu. Hangi renge bürünürse bürünsün yalanları sevmezdim. Bu yüzden Micheal'a tam anlamıyla inanamıyordum. Kalbimi kırmıştı, güvenemiyordum. Şüphelerim vardı. Şüphelerim geçene kadar uzak durmayı seçecektim. Beni hep yarı yolda bırakmıştı. Elinizi bırakan birine nasıl güvenirdiniz? Kaç kere inanırdınız?

O sırada kapı çalındı, içeri Celine girdi. Elinde kahvaltı tepsisi vardı.

- Günaydın leydim. İyi uyudunuz mu?

- Günaydın Celine. Çay iyi geldi. Rahatça uyumuşum.

Gülümsedim. Karşılığında bana içten bir şekilde gülümsedi. Bu kız cidden cennete aitti. Aklıma Talin geldi, umarım daha iyidir. Celine ile Talin dış görünüşleri hariç, karakter ile gülümseme olarak birbirlerine çok benziyorlardı. İkisinin de karakteri ışık gibiydi. Sevilesi karakterlere sahip, yumuşacık kalpleri olan ölümsüzlerdendi. Ne olursa olsun ikisi de bana hak ettiğimden daha fazla değer ve saygı vermişlerdi.

- Leydim, kahvaltı için ballı yulaf lapası ile meyve hazırlattım. Hafif şeyler, kendinizi daha iyi hissettirebilir. Umarım beğenirsiniz.

- Çok severim Celine. Teşekkürler.

- (Saygıyla eğildi) Afiyet olsun leydim. Kıyafetlerinizi hazırlayayım mı? Lordum 1 saat sonra geleceğini söyledi. Kütüphaneye gidecekmişsiniz.

- (Durdum) Beni kütüphaneye sen de götürebilirdin, ona zahmet olmasın.

- Leydim, bizim o kata giriş yetkimiz ne yazık ki bulunmuyor. Serafimlerin özel kütüphanesine gideceksiniz.

- Anladım Celine. Tamam, sen giysilerimi hazırla. Sade bir şeyler olsun.

Celine giysilerimi hazırlarken kahvaltımı edip, çayımı bitirdim. Banyoya gidip hazırlandım, yatağın üstüne bıraktığı giysileri giymek için odaya döndüm. Bana yardım etmek için yanımda bekliyordu. Pamuklu trikodan sütlü kahverengi uzun, bacak dekoltesi olan bir elbise hazırlamıştı. Elbisenin boğaz kısmında kahverengi, krem ve kiremit renginde 3 ince şerit geçiyordu. Kahverengi bootie içine botun üzerine yığılan bir çorap hazırlamıştı. Ardından saçlarımı örüp, taç şekilde başıma sarıp, aralara minik papatyalar iliştirdi. Hiçbir şeye itiraz etmiyordum. Güneşi olmayan Dünya gibiydim. Kaderimi kabullenmenin ağırlığı üzerime çökmüştü. İşini bitirdiğinde aynaya baktım, saçlarım çok zarif olmuştu.

RUH LEKESİ(düzenleniyor)Where stories live. Discover now