4. Bölüm - Ay En Tepedeyken

1.7K 226 78
                                    

Ay En Tepedeyken

Aşırı güneşli bir sabaha uyanan Fulya ilk iş olarak yatak odasındaki klimayı açtı ve bir süre öylece tembellik yapmayı tercih etti. Saçma sapan geçen bir haftanın sonunda tatilini iyi değerlendirmek istiyordu. Güzel bir kahvaltı yapabilir, tüm gün miskinliğine devam edebilirdi.

"Aman diğer hafta sonlarından farklı ne kadar da değişik bir etkinlik buldum," diyerek burun kıvırdı. Kahvaltı hazırlama istediği bir anda söndü ve tembellikten keyif alan o yaramaz yanı depresifliğe bıraktı kendini. Sağa sola döndükten sonra telefonunu alıp hızla rehbere girdi ve Barış'ın adının üzerinde durdu. On yedi sene sonra onun adını rehberinde görmek acı bir tebessüme neden oldu.

En son Arslan'la konuşmalarının üzerine Barış'a gereken bilgilerini aktarmış ve bu bir hafta için hiç görüşmemişlerdi. Fulya onun avukatlığını kabul etmişti etmesine ancak onunla yan yana gelmek sandığından daha zor geldiği için daha çok telefonla kısa görüşmelerle geçiştiriyordu durumu. Ancak artık kaçtığı kişiyle yüzleşmesi lazımdı. Hem dava hakkında konuşacaklardı -ki barış sorunsuz bir şekilde boşanmaktan yanaydı- hem de Fulya ona bazı on yedi yıllık geçmiş sorularını aktarmak istiyordu.

Barış'ın isminin üzerinde çok oyalandı, en sonunda da sinirlenip telefonu yanına bıraktı ve yerinden kalktı. Oflayarak banyoya geçti ve öncesi güzel bir duş aldı. Soğuk su vücudunu yeniden dirilttiği için o üzerindeki depresif hal de biraz olsun yok oldu. Bornozuyla birlikte odaya geri döndükten sonra telefonu aldı, bu sefer de mutfağa doğru ilerledi. Mutfakta ne var ne yok diye baktıktan sonra tamtakır olduğunu görünce ertelediği aramayı gerçekleştirdi.

Telefon ikinci çalışında açılınca bir an ne diyeceğini bilemedi Fulya.

"Fulya?" dedi Barış merakla.

"Biberli ekmek yiyelim mi?"

Barış uykulu bir şekilde başını salladı ve telefonun ekranına baktı saat kaç diye. "Saat sabahın sekizi?"

"Narenciye reçelim de var."

"Kahvaltıya davet ediliyorum anladığım kadarıyla?"

"Evet. Yani gelmek istersen eğer?"

"İsterim. Konum atabilirsen eğer?"

"Tamam şimdi atıyorum. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Fulya telefonu kapattıktan sonra ilk işi hemen konum atmak oldu. Sonra birkaç eksiği ona kitlemek istedi ancak bundan vazgeçip uygulamadan eve sipariş verdi. Üzerini değişti, evi topladı. Oturup Barış'ı beklemeye başladı.

Evinde eskileri çağrıştıracak hiçbir eşya bulunmuyordu. Zaten pek fazla eşya da bulunmuyordu. Cihangir'de, bir apartman dairesinin en üst katında yaşıyordu. Burası babasının eviydi. Üç yıl önce ölünce o, buraya yerleşmişti. Ev inanılmaz büyüktü. Bu kadar büyük evde yalnızlığını daha çok gördüğü için kendince cezasını çekiyordu. Tabii bir de babasına inat yaşıyordu bu arada. Hiç birlikte yaşamayı teklif etmemiş ve bu evde hep misafir konumda olmuştu. Babasının acılı misafiri olmaktan öylesine nefret ederdi ki şimdi bu evin sahibi olmak içini rahatlatıyordu. Baba-kız ilişkileri hep normal seviyede ilerlemişti. Babası başarısıyla çevresindekilere hava atan aslında kişisel bir mutluluğu yaşatmayan bir adam olarak kalmıştı. İşi, seyahatleri, sevgilileri... Onları ben öncelikli olarak tutmuştu. Zaten Fulya'da ondan medet bulmayacağını biliyordu. Madem onlar sevgi vermek yerine sadece para vermeyi seçmişlerdi, Fulya da bunu kullanmıştı işini eline alıncaya kadar.

Zaten annesiyle evlendikten sonra görüşmeleri azalmış zaman içinde de yitip gitmişti. Fulya onun hamile olduğunu öğrendiği anda ilişkisini kesmişti ancak annesi bir süre daha aramıştı ve karşı tarafında memnuniyetsizliğinden dolayı o da aramamayı seçmişti. Tabii o zamanlar Arslan gibi güvenli bir kucağı vardı, yalnız kalmayacağı konusunda emindi.

YILIN BULUŞMASIWhere stories live. Discover now