Perde 7- Herkesin İyiliği İçin

Start from the beginning
                                    

Şarkı: Lana Del Rey- Big Eyes

Aidanhell önümde ilerlerken sessizce onu takip ettim.

Sessizlik sinirlerimi bozuyordu. Ben sessizliğe alışkın bir insan değildim. Şu ana kadar canıma verdiğim değer için çenemi kapalı tutabilmiştim ama artık bazı şeylerin ciddi anlamda farkına varmıştım. İhtiyacı varken beni öldüremezdi, bu yüzden susmama da gerek yoktu. Öte yandan konuşmam için de bir sebep yoktu. Neyi konuşacaktık ki? O herhangi bir şey hakkında konuşabileceğiniz türden erkeklerden değildi. Ona baktığınızda koca bir kaya görürdünüz. Lanet, seksi, büyük bir kaya.

Sıkıntıyla iç geçirerek gözlerimi Aidan'ın biçimli bedeninde gezdirdim. Aidanhell'in sırtı bile seksiydi. Lanet çocuk aklımı alıyordu. Bir erkeğin bedenindeki her bir zerrenin etkileyici olması kanunlara aykırı olmalıydı.

Düşüncelerimin gittiği yöne bakınca aptal gibi hissederek bakışlarımı bastığım toprağa indirdim. Tüm bu olayların ortasında hâlâ birilerini seksi bulabiliyordum. Birilerini de değil, bir şeyleri. Aidanhell bir erkek değildi, erkekten çok daha öte bir şeydi. O bir iblis erkeğiydi. Ölümcül seks ve güç yumağı. İblis erkeklerle sevişilmezdi, aslında hiçbir iblis kastıyla sevişilmezdi. Kurtadamlar ve vampirler ile de sevişilmezdi. Lanet sevişme konusu aklıma nereden geldiyse artık.

Ona her baktığımda istemsizce, dudaklarının tadını ve teninin sıcaklığını merak ediyordum, bu merak beni yiyip bitirecekmiş gibi geliyordu. Parmaklarının elimin tersine değişinde bile içim köpürürken çırılçıplak olduğumda bana nasıl dokunacağını düşlemekten geri kalamıyordum.

Aidan hiç ses çıkarmadan güçlü adımlarıyla yerdeki çimleri ezerek yürümeye devam ediyordu. Görünüşe göre onun böyle dünyevi bir derdi yoktu. Bana her baktığında solucan görmüş gibi oluyor, çoğu zaman öfkeleniyordu. Hatta genellikle bana fare, diyerek duygularını gayet belli ediyordu.

Gerçekten benden bu kadar tiksiniyor muydu? Koyu kahve uzun saçlarım, hafif çekik ela gözlerimle hiç fena sayılmazdım aslında. Orta boyluydum ki bu bir avcı için büyük bir avantajdı ama sanırım Aidan benim avcılık kabiliyetlerimle pek ilgilenmiyordu. Yani boyum onun için bir avantaj değildi, ona kıyasla kısaydım.

Başımı saçma sapan düşüncelerden arındırmak için sağa sola salladım. Her neyse, onun beğenisine ihtiyacım yoktu. Bana her tiksinen bakışını yakaladığımda ezilen gururum sanırım şu anki en ufak problemimdi.

Büyük bir iblis savaşı vardı. Onun tüm iblis kastlarını devirip başa geçmesi gerekiyordu. Bütün bunları kral olmadan yapmak zordu ama iblis kral maalesef ki kayıptı. Aidanhell babasını hiçbir yerde bulamamıştı. Benim için dert değildi, onu bulmak istemiyordum ama Aidanhell zaman zaman telepati kurarak babasına ulaşmaya çalışıyor, her başarısız denemeden sonra da canıma okuyordu. Bu yüzden artık aksi herif nereye gittiyse çıksın istiyordum. Stres topu olarak kullanılmaktan bıkmıştım.

"Neyin var avcı?" Aidanhell durup doğrudan gözlerimin içine baktı. Kızıl parlak irisler bakışlarımı kendine kilitlerken gözlerimi güç bela yüzünden indirip kaya gibi sert karın kaslarına baktım. Yara izleriyle çerçevelenmiş porselen bir sanat eseriydi. Şeytan, istemsizce dudağımı ısırdığımda bu hareketimi görmüş olacak ki dudağının kenarı gülecekmiş gibi hafifçe yukarı kıvrıldı.

"Hiçbir şey sadece... Düşünüyordum."

"Düşündüğünü görebiliyorum. Bana bakıyor, düşünüyor ve dudağını ısırıyorsun."

Başımdan aşağı kaynar sular aktı. "Sen böyle deyince sanki ben şey düşünüyormuş gibi oldum. Ama öyle değil. Seninle... Asla şey yapmam... Sen insan bile değilsin." Kesik kesik nefes alırken sözcükler ağzımdan kafalarına çekiç vurulmuş gibi çıkıyordu. Ne saçmalıyordum ben?

ATEŞLİ KANATLARWhere stories live. Discover now