the truth is, I am IRON MAN

239 26 4
                                    

Obadiah Stane'in Tony Stark'a karşı olan kini ve nefreti gün geçtikçe katlanarak artıyordu ve ondan temelli olarak kurtulmak için planlar yapıyordu. Obadiah için Tony'yi yok etmek artık bir gereklilikti ve bunu yapacaktı. Onu ilk Iron Man zırhı ile ortaya çıktığında alt edecekti ve bunu yapabileceğine emindi.
Tony elindeki stres topunu tavana doğru atıp geri tutuyordu, aklı çok karışıktı, Stane'in vazgeçmeyeceğini biliyordu ve bu yüzden zırhında daha fazla geliştirme yapması gerektiğini hissediyordu, fakat sanki tüm fikirleri tüketmiş gibiydi. Bu sırada elinde tepsi ile Elisa geldi. "Sana sütlü çay, kurabiye ve en sevdiğinden getirdim." Dedi. Tony ise "Sütlü çay mı? Kendini İngiltere'de sanmaya başladın sende iyice." Dedi ve kıkırdadı. "Seni rahatlatacaktır, hem bak şu kurabiyelerin şirinliğine, senin zırhının şeklinde yaptım." Dedi. Tony kurabiyelere dikkatlice baktı ve kahkaha attı. "Tanrı aşkına Elisa, bu kadar hamarat olabileceğini bilmiyordum." Dedi. Elisa ise "Bu daha hiç bir şey." Diyerek kendini beğenmişçesine sırıttı. Tony kurabiyeyi ağzına attı ve henüz yutmadan "Bu aşırı lezzetli." Dedi ve sonra sütlü çaydan bir yudum aldı; "İnanması güç biliyorum ama bu da harika. Elisa yoksa senin ellerin sihirli mi?" Elisa kahkaha attı ve bilmem dermişçesine omuzlarını kaldırdı. Ardından en sevdiği çikolatalı donutlardan yedi ve ağzını şapırdatıp çikolata olan dudaklarını Elisa'nın yanağına bastırdı. Elisa kaşlarını çatarak; "Hey, hey yavaş ol bakalım koca oğlan." Dedi. Tony kahkahalarının arasından; "Koca oğlan ha! İşte bunu sevdim." Dedi. Bazı anlar sizin güvenli alanınız olur ve sürekli beyninizde veya rüyalarınızda tekrar eder, işte bu da öyle bir andı ve mutlularını gözlerinden çok rahat bir şekilde okuyabilirdiniz.
Bir kaç saat sonra Elisa haftalardır gitmediği şirketine gitmek için hazırlanıyordu. Tabii ki görevlerini buradan da yerine mükemmel bir şekilde yerine getiriyordu, sonuçta Elisa Clarke olmak kolay değildi. Şirkete vardığı gibi Joseph yanına geldi ve şirkette olanları anlattı, açıkçası pek bir şey olmamıştı ve bu durum onu az da olsa rahatlatmıştı. Kafası o kadar karışıktı ki kendini bir de iş ile yormak istemiyordu. Odasına olabildiğince hızlı bir şekilde çıktı ve bilgisayarının başına oturdu, maillerinde göz gezdirdi fakat bunun haricinde başka bir şey yapmak istemiyordu. Sıkıntıyla iç çekti ve "Sikerler." Diyerek, ayağa kalkıp ofisinin içindeki mini bardan viskisini çıkarttı. Şimdi sarhoş olmayıp ne zaman olacaktı. Kafasını dağıtmaya ihtiyacı vardı hem de hemen yoksa kafayı yiyecekti. Düşüncelerini saçma süper güçlerinden ve Tony'den uzaklaştırmalıydı. Aklını zaten güçlerinden çok Tony meşgul ediyordu. Daha önce hiçbir erkeği yarım saatten fazla düşündüğünü hatırlamıyordu. Onun ilgisini erkeklerden çok robotlar çekiyordu ve sanırım 28 yaşının sonlarında olmasına rağmen şu güne kadar sadece 1 sevgilisinin olmasının sebebi de buydu. Hiç aşk denen o tuhaf duyguyu tatmamıştı ve erkekler onun için sadece görüntüden ibaretti. Yolda gördüğünde hoş görünüyor diye düşünür ve yanından geçip giderdi. Bara falan gittiğinde ise onları başından gönderirdi. İş onun için hep bir numara olmuştu. Şimdi yaptığı şey çok aptalcaydı. Bir adamın, özellikle de Tony gibi bir adamın kalbini ele geçirmesine izin veriyordu, bu kadar aptal ve saf davranmamalıydı. Onu ilk tanımaya başladığımdan beri dediği gibi bunun sonu belliydi, aldatılma, kalp kırıklığı, ayrılık, kahrolmak ve pişmanlık. Tony'nin ilişki adamı olmaması bir yana o da ilişki kadını değildi, yani en son kontrol ettiğinde öyleydi. Hisler onu yormamalıydı, onu yoran tek şey zihninde geliştirdiği projeler, komplike fizik-kimya problemleri olmalıydı. Büyük bir şekilde hayatının ortasına sıçtığının farkındalığı onu yiyip bitirmeye başlamıştı. Kaç kadeh içtiğinin farkında olmadığı için şişeyi kontrol etti. "Siktiğimin koca şişesi bitmiş, ah sikerler" Dedi ve şişeyi fırlattı. Kendine aşırı derecede sinirliydi ve bu sinir ayaklarının uyuşmasına, başının dönmesine ve ellerinin karıncalanmasana neden oluyordu. Farkında değildi fakat ellerinden yeşil alevler çıkmaya başlamıştı. Alevler artmaya başladığında, vücudu yükseliyordu fakat birden yere, alevlerin içine düştü.
Yangın alarmı çaldığında, çalışanlar binayı terk ediyordu fakat kimsenin aklına Elisa Clarke'ın odasında olabileceğini ve yangının başlangıç noktasının onun odası olabileceğini düşünmemişti. Kameramanlar bina çıkışına gelmişti ve yangını söndürmek için birkaç helikopter gelmişti fakat yangın o kadar güçlenmişti ki sönmüyordu. İşte o gün Dünya ilk defa yeşil alevler görmüştü.
Tony Stark garajında çalışıyordu ve oldukça odaklanmıştı. Elisa'nın zırh üzerinde yaptığı son değişikliklerin üzerinden geçiyordu fakat yaptığı bir detay onun dikkatını çekmişti. Zırhın iç kısmında ufak bir şekilde Iron Man yazıyordu. Bu ad onun hoşuna gitmişti. Aklına düşen Elisa'yı arama fikri ile telefonuna uzandı ve Elisa'nın adının üzerine dokundu. Telefon açılmadı hatta meşgule bile düşmedi, Elisa'nın telefonu tamamen kapalıydı. İçinde oluşan rahatsız hissiyat sebebi ile Elisa'nın sekreterini de aramayı düşündü fakat numarası onda yoktu. Hemen Jarvis'e bulmasını söyledi. Numara bulunduğunda hızla numarayı aradı. "Alo?" Dedi karşıdaki erkek sesi. "Merhaba ben Tony Stark. Bayan Clarke'a kişisel telefonundan ulaşamadığım için sizi arıyorum, ona aradığımı söyler misiniz?" "Bay Stark bu şu an için mümkün değil. Binada yangın çıktı ve etraf oldukça karışık, kalabalığın içinde Bayan Clarke'ı bulmam imkansız." Dedi. Tony ise teşekkür edip hızla telefonu kapattı. Oraya gitmeliydi hemde hemen. Hızla zırhını giyindi ve evini terk etti. Tony binaya ulaşır ulaşmaz, Elisa'nın odasının olduğunu bildiği yerden kendini içeri attı. Tahmin ettiği gibiydi, Elisa baygın bir şekilde kendi yarattığı yeşil alevlerin içinde yatıyordu. Hızla Elisa'yı kucakladı ve binadan çıktı. Aşağıdaki ambulansların oraya doğru Elisa'yı götürdü ve onu sedyeyle ambulansın içine taşıdılar. Ambulans hareketlendikten sonra Tony ambulansın peşinden uçamaya başladı fakat bir problem vardı çünkü ona doğru uçan gri bir cisim vardı ve bu cisim yaklaştıkça onun Afganistan'daki mağarada yaptığı ilk zırha benzemeye başladı. Bu zırh onun Afganistan'da yaptığı zırhın gelişmiş bir kopyasıydı, ama açık ara kendi zırhı daha gelişmiş gözüküyordu. "Görünen o ki yine karşılaştık, Tony." Dedi Obadiah Stane ve ardından Tony'e ateş etti. Bu darbe Tony'i pek sarsmışa benzemiyordu. "Buna ateş etmek mi diyorsun?" Diyerek Tony Stane'i savuracak bir darbede bulundu. Birbirlerine ateş ediyor ve dövüşüyorlardı. Tony'nin aklına dahiyane bir fikir gelmişti. Hızla yukarı doğru çıkmaya başladı Stane ise onu takip ediyordu. Bayağı yüksektelerdi, Stane; "Bununla beni alt edebileceğini mi sanıyorsun?" Dedi. Tony ise gülümseyerek; "Buzlanma sorununu nasıl çözdün?" Dedi ve Stane''in buzlanmış zırhına dokundu. Stane aşağı doğru düşüyordu, Tony'de aşağı indi ve ona son darbeyi vurdu, Stane artık yoktu. Hızla evine gitti ve zırhından kurtulup Elisa'nın bulunduğu hastaneye doğru yola çıktı. Tanrı'ya şükür ki Elisa'nın durumu iyiydi. Onu aldıkları odaya girdi ve yanındaki koltuğa oturdu. Elisa'nın sargılı ellerinden tuttu ve ona onu sevdiğini söyledi. Elisa hala baygındı ve oksijen maskesi takıyordu. Tony onun iyi olmasını her şeyden çok istiyordu, onu bugün olduğu gibi hep koruyacaktı.
Elisa gözlerini açtığında çoktan iki gün geçmişti. Tony bu iki gün boyunca onun başındaydı. Elisa'nın kaldırıldığı hastane ile ise gizlilik sözleşmesi imzalamıştı, Elisa'nın bir denek olmasına izin vermezdi. Elisa uyandığında gördüğü ilk şey yanındaki koltukta uyumakta olan Tony'di ve bu görüntü kalbini ısıtmıştı. Kurumuş dudaklarını araladı ve "Tony." Diye mırıldandı. Tony işittiği ses ile gözlerini hızla açtı ve Elisa'ya baktı. Gülümseyerek "Günaydın, günışığı." Dedi ve Elisa ile ilgilenen doktoru çağırdı. Doktor Elisa'nın bu akşam çıkabileceğini fakat bir problem yaşanırsa yine gelmesi gerektiğini söyledi. Doktor gittikten sonra Tony Elisa'ya yiyecek bir şeyler alıp geleceğini söyledi ve odadan çıktı. Elisa'nın bayılmadan önce hatırladığı son şey vücudunu sarmalayan yeşil alevlerdi. Nasıl kurtulmuştu? Kaç gündür buradaydı? Tony odaya geldiğinde ona bu soruları sormalıydı. Yaklaşık bir kaç dakika sonra Tony elinde tepsi ile odaya geldi ve koltuğunu Elisa'nın yatağına yaklaştırıp Elisa'ya yemeğini yedirmek için hareketlendi fakat Elisa'nın soruları vardı. Tony ona her şeyi açıkladıktan sonra, Tony elleri ile Elisa'ya aldığı şeyleri yedirdi. Elisa her yeri ağrımasına rağmen, mutlu ve huzurlu hissediyordu çünkü o yanındaydı.
Eve geldiklerinde saat gece 12'yi gösteriyordu. Tony'nin ısrarları üzerine bir kaç saat daha fazla kalmışlardı hastanede. Tony ona yarın bir basın açıklaması yapacağını söylemişti, onun da gelmesini istiyordu ve basın açıklaması sabah erken saatlerde olduğu için uyuması gerekiyordu.
Basın açıklamasının yapılacağı salona geldiklerinde herkes Tony'e çeşitli sorular yöneltiyordu. İlk önce kağıttan okumaya çalışan Tony kağıtları bir kenara fırlattı ve "Gerçek şu ki, ben Iron Man'im." Dedi. Şaşkınlık nidaları odada yükselirken Tony Elisa'nın elinden tutarak salonu terk etti.

NOT: Bölümü nasıl buldunuz? Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Sevgi ile kalın.

green lady // tony starkOnde histórias criam vida. Descubra agora