39- Akşam Yemeği

Start from the beginning
                                    

"Sanane zibidi, biliyoruz işte"

"Ama nereden?" dedi Devran ısrarla. "Oğlum sanane!" dedi Uygar yine. Üstelemediler.

Hepsi tarife uyarak şevketi bostanı hazırlamaya başladıklarında beni sandalyeye oturttular ve kalkmama izin vermediler. Devran arada ağzıma bir şeyler sokuşturup 'ye' diyordu, Bera'da ben yutana kadar beni izliyor, boğazımda kalmadığından emin olmaya çalışıyordu. Sanki boğazımda kalsa sessiz sedasız oracıkta ölmeyi bekleyecektim, öksürmek gibi insani bir refleks ile tepki verebiliyordum, çok şükür.

"Limon yok" dedi Uygar çatık kaşlarıyla. Hasan hızla elindekileri bırakıp "Ben aldım!" diye bağırdı ve kapıya doğru gitmeye çalıştı ama Bera hızla ensesinden yakaladı.

"Lan orası tekel tekel, perşembe pazarı değil! Beni deli etme, limon ne arasın orada?" diye bağırdığında Hasan hızla elinden kurtuldu. "Ya hayvan dokunma bana artık dokunma, Allahım yarabbim ya" dedi, yine ensesini kızartmıştı Bera.

"Komşumuzdan alacağım herhalde, tekelde limon satılmadığını bizde biliyoruz" dediğinde sırıtttım. Aynen Hasan limon yok ama şevketi bostan var, aynen kuzum.

"O komşu Muzaffer Bey mi?" dedim sırıtarak, Hasan'ın yüzü Salih'in babasının adını duymasıyla şekilden şekile girerken "İyi ki doğdun mızaffer" dedi.

Dudaklarımdan gür bir kahkaha çıkarken Hasan "Hep Allah için işleseydin, çalışasaydın..." diye devam etti.

"Hiç Allah seni imandan ayırmasın..." diye devam ettirdi Devran gülerek, elimi yüzüme bastırdım. Ben bu videoyu niye biliyordum ya?

"Neyse susun" dedi Hasan ama kendiside gülüyordu. "Ben limon almaya gidiyorum, öpüldünüz" dedi ve elini hafifçe bize sallayarak evden çıktı ve dış kapıyı sesli bir şekilde çarparak kapattı.

Aynı anda diğer odadan "Ekin!" diye bir bağırma sesi duyduğumda olduğum yerde irkildim. Birisi koşar adımlarla salondan dış kapıya gittiğinde kaşlarımı kaldırdım şaşkınlıkla.

"Sikeyim, nereye gidiyorsun?" dedi ve hızla evden çıktı.

Şimdi ne olmuştu amına koyayım?

"Odadan dış kapıya uçarak giden Erez miydi?" dedi Uygar şaşkınlıkla.

"Birisi ona Ekin'in mutfakta şevketi bostan yemeye hazırlandığını söyleyebilir mi?" dedi Devran ciddiyetle. Saniyeler sonra kapı tekrar çaldığında Bera kapıyı açmaya gitti.

Kapıda Erez vardı, uykulu gözleri ve elinde bir poşet limonla dikiliyordu.

"Amına koduğumun Hasanı" dedi öfkeyle ve elindekileri mutfak tezgahına bıraktı. Bakışları hızla beni bulurken omuzları çöktü ve derin bir nefes verdi.

"Niye kalktın yanımdan?" diye sorduğunda ela gözlerine baktım. Yorgun duruyordu. Cevap vermedim.

Onu bırakıp gittiğimi mi sanmıştı?

Yanıma geldi ve kollarımdan tutup beni kaldırdı, az önce kalktığım samdalyeye otururken beni kucağına çektiğinde derin bir nefes verip itiraz etmeden kucağına oturdum. Kollarını sıkıca belime dolayıp boynumu öptü. Diğerleri bu halimize alıştıkları için takmıyorlardı bile. Kafamı omuzuna yasladım.

"Ne yapıyorsunuz?" diye sordu, onun da biraz sesi kısılmıştı ama bana göre daha iyi gibiydi ses telleri.

"Şevketi bostan, Ekinim'in canı istemiş" dedi Uygar. Söyledikleri bir anlığına duraksamama sebep olurken kafamı hafifçe çevirip ona baktım, bana göz kırptı gülümseyerek.

disiplinWhere stories live. Discover now