Blue

801 56 5
                                        

Yine karşınızdayım yeni bir bölümle!

Takip etmiyorsanız takip edin! Desteklerinizin benim için çok önemli olduğunu biliyorsunuz!

Müzik: Taking over me(kid Version)

O gece Lisa' da kalmaya karar verdim. Blue ile tanışacağım için içim kıpır kıpır olmuştu. İsmi tanıdık geliyordu. Sanki daha önce tanıyormuşum gibi hissediyorum.

Misafir odasına geçtim. Yatağı açıp içine oturdum. Ayaklarıma baktım ve bir süre öyle kaldım. Göğsümün üzerindeki boşluğa parmak uçlarımla dokundum. Acaba.....kabullenmeli miydim? Blue ile tanışınca elime ne geçecekti ki? Gerçekler! Evet gerçekler ve nedenleri için savaşacağım, önüme gelen bütün engelleri yok edeceğim! Ben yapabilirdim. Bir Proxy olmam gerçeklerin peşinde koşmamı engelleyemezdi! Ben Jessica FİRE! Proxy olmak üzere olan bir genç kız! Slenderman denen yaratığa beni yönetemeyeceğini göstereceğim!

Yerimden kalktım kapşonlumu çıkardım ve fırlattım. Odadaki aynanın karşısına geçip kendime bir baktım. Sıradan biriydim. Peki o lanet yaratık neden beni seçmişti kafam bir türlü almıyordu!

Artık uyumam gerekiyordu. Yorgundum ve bayılacak gibi hissediyorum. Sonra yorganın altına girdim ve gözlerimi kapattım. Oda az da olsa ışık alıyordu. Rahattım. Sonra tatlı uyku beni buldu ve bulutların üzerine çıkardı.

Onu gördüm. Uğursuz. Bana bakıyor. Gözleri yok ama bana bakıyor hissediyordum. Sonra arkasında bir kişi daha belirdi. Masky. Onu görmek içimi utanç ve korkuyla doldurdu. Suratına nasıl bakarım diye düşünürken karşıma çıkması.... Yanında bir hatta iki kişi daha belirdi. Birinin yüzü siyah ama sadece gözleri ve ağzı kırmızıydı. Diğerinin ağzı ve gözleri kapalıydı. Turuncu gözlüklerin arkası karanlıktı. Net değil.

Slender bana yaklaştı. Anlında işaret parlayınca benimki de parladı. Gözlerimi kapattım. Karanlıkta parlayan yazı tüylerimi diken diken etti. Buldum seni.

Soluk soluğa yatağından fırladım. Baş ucumdaki saate baktım. 06.56. Daha erkendi ama uykum kaçmıştı. Uğursuz! Yataktan kalktım ve perdeye yürüdüm. Araladım ve dışarıyı inceledim. Karanlık orman. Lisa'nın evinin arkası ormanlıktı. Sonra parlak birşey dikkatimi çekti. İşaret. Yoksa...

Boynumdaki işaret parlamaya başlayınca gözlerim karardı ve yere yığıldım. Sadece nefes alabiliyordum. Terlemiştim. Cam aniden açıldı. Korkmuştum ama hareket edemiyordum. Uzuvlar camdan içeri girdi. Yavaşça vicudumu kavradı ve kaldırdı. İşaret hala parlıyordu. Kaçamazdım. Beni bulabiliyordu. İşaret yüzünden beni her bir delikte buluyordu! Dışarı çıkardı. Hava sıcaktı. Ama Ekim ayındaydık. " Takma kafana" dedi iç sesim. Onu bu günlerde tanıyamıyor olmuştum. Artık kendimi tanıyamıyordum.

Yavaşça dışarı çıkarttı ve çimenlerin üzerine bıraktı. Hareket etmeye çalıştım ama olmadı. Resmen çivilenmiştim. Baş ucumda o belirdi. Korkuyla göz bebeklerim küçülürken hala vicudumu oynatamıyordum. Arkasından uzuvları dalgalanıyordu. Sonra yüzündeki maske yavaşça kayboldu ve bir genç belirdi.

Beyaz derisi ve grimsi saçları vardı. Gözleri kan kırmızısıydı ve parlıyordu. Yavaşça eğildi ve elini bana uzattı. Saçlarımı okşamaya başladı. O anda hissettiğim şevkat duygusu geride acı bir çığlık bırakıyordu. Bağırmak, ağaçlara vurmak ve saçlarımı yolmak istiyordum. O anda eli belime indi ve beni kavrayarak havaya kaldırdı. Tüm gücümü toplayarak ellerimi göğsüne koydum. İtmek isterdim ama yapamıyordum. Benden uzak durmasını sağlaya bilseydim keşke.

Beni kendine yaklaştırdı ve sarıldı. Ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Omzuna başımı koymuştum. Sonra iç çekti. Kalbimi okşayan bir sakinlik ve şefkatle konuştu. " Benim küçük Proxym. Daha kat etmen gereken dağlar kadar yol var. Yanında olacağım. Nightmare. Sen benim Nightmare'imsin. Seni böyle çağıracağım. Yanıma geleceksin. Seni baştan yaratan kişiye teşekkür edeceksin. " dedi ve benden ayrıldı.

Uzuvlar beni tekrar kavradı ve odaya geri götürdü. Yatağa bıraktı ve yavaşça geri çekildiler. Rüzgar esiyordu ve perde dalgalanıyordu. İşaret parladı ve zihnimde bir ses duydum." Uyu Proxym uyu" Gözlerim yavaşça kapandı ve bu şeylerin rüya olması için Tanrı' ya yalvardım.

Lisa'nın sesi beni uyandırdı."Hadi Jess! Kalkma zamanı. Blue ile ne kadar erken görüşürsek o kadar iyi." Gözlerim aniden açıldı. Unutmuştum! Blue! Hemen ayağa kalktım. Lisa bana heyecan dolu gözlerle bakıyordu. " Şey...Blue ile ne zaman tanıştın?" Gülümsedi. " Yaşadığın olaydan sonra." Başımı salladım. Oda başını salladı ve odadan çıktı. Cama baktım. Açıktı. Dün gece gerçekten olmuş muydu? Rüya gibi geliyordu. Başımı iki yana salladım. İlgi odağım şu anda Blue idi. Kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Odadan çıktım. Lisa'nın annesi Bayan Nala bizi bekliyordu. Kahvaltı hazırlamıştı. Dün öğleden beri birşeyler yememiştim. Bayan Nala başını salladı ve eliyle masayı gösterdi. "Sen otur Jessica. Lisa gelince sana katılır." Onayladım ve masaya oturdum. Masa 4 kişilikti. Lisa,Bayan Nala ve Bay Nick JASON. JASON ailesi. Zenginler ama farkında değiller. Ne diyeyim başka!

Merdivenlerde Lisa'yı görünce hafifçe-çok hafifçe- gülümsedim. Oda bana kocaman bir gülümsemeyle karşışık verdi ve karşıma oturdu. Bayan Nala yanıma oturdu. Bay Nick de gelince yemeye başladık. Masada konuşmalar geçiyordu ama hiç birine katılmıyordum. Yemek bitince kalktık ve kapıya yürüdük.

Bayan Nala çay içmem için ısrar etti ama acelem vardı. Blue. Blue. Blue. Aklımda sadece o vardı. Adını anımsayınca aklımda canlanan koyu mavi saçlara ve koyu mavi gözlere engel olamıyordum. Evden çıktık. Kaldırımda yürürken kendimi bir tuhaf hissettim. Ürperti hissinden nefret ediyordum ama hissediyordum. Beni izliyordu. Yakındaydı ve izliyordu. Lisa bana baktı garip birşeyler olduğunu hemen anladı. Elini gözümün önünde salladı. Ona bakınca endişesini gördüm. Ne var anlamında ona baktım. Kaşlarını çattı. " İyi görünmüyorsun. Betin benzin atmış...hemde fazlasıyla. Teninin rengini değiştirmek için birşey mi kullanıyorsun?" Gözlerim küçüldü ve hemen ellerime baktım. Evet. Tenim açık kahveye dönmüştü. O kadar kötü görünmüyordu. Lisa'ya baktım. Bana dik dik bakıyordu. "Önemli değil. Hadi yolumuza devam edelim." Yazık sana der gibi başını salladı ve yürümeye devam etti.
Ormanlık bir alana gidiyorduk. Lisa'ya baktım. Normal bir şekilde yürüyorduk işte. Bana baktı. Tek kaşını kaldırıp " İyi görünmüyorsun Jess. İstersen geri dönelim." Hayır anlamında başımı salladım. Sonra yürümeye devam ettik. 10 dakika kadar bir yürüyüşten sonra küçük, beyaz bir evle karşılaştık. Orada mıydı? Omzuma bir el hissettim. Ona bakınca gülümsedi ve gidelim anlamında başını salladı.

Kapının önüne geldik. Lisa kapıyı tıklattı. Çok geçmeden kapı açıldı. Dondum. Hemde çözülmemek üzere. Haklıydım. Koyu mavi saçları ve koyu mavi gözleri vardı. O bir mucizeydi. Üzerinde siyah kazak vardı. Kot bir pantolon ile uydurmuştu. Lisa'ya baktım. Gözleri hazine bulmuş gibi parlıyordu. Blue bana elini uzattı. Aynı boydaydık. Elimi yavaşça elinin içine kaldırırken " Ben Blue. Tanıştığımıza memnun oldum Jessica. " Elimi sıktığım anda her yer bembeyaz oldu.

Parlaklık gidince herşey normale döndü. Ama Blue'nun yanına değildim. Sokakta oynayan birkaç çocuk vardı. Uzakta kaldırımda oturan ve kitap okuyan bir kız çocuğu. Koyu mavi saçları ve koyu mavi gözleriyle bu Blue idi. Küçüktü. Geçmişte miydim? Ayak ucumda bir kız çocuğu vardı. Saçının önündeki mor saç demeti. Bütün masumluğuyla küçük Jess ayaklarımın ucundaydı.

Evet! Nasıldı bakalım? Teog iyi geldi. Umarım beğenmişsinizdir. Sevgiler saygılar. Yıldızlarınızı eksik etmeyin!

PROXY OLMAKWhere stories live. Discover now