"Çık dedim" sesimi hafifçe yükselterek Bera'ya baktığımda, Bera bize son defa bakıp bir küfür mırıldandı ve hızla odayı terk etti.

"Tamam" dedim karnını yavaşça okşarken. "Sakin ol" dedim. Öksürmesi, şiddetli ağlamasıyla beraber büyürken dudaklarından akan kan çenesine doğru uzamıştı.

Kafayı yiyecektim.

"Devran" dedi ağlayarak. "Midem yanıyor" dediğinde gözlerimi kapatıp kafamı ensesine yasladım. "Canım acıyor" dedi titreyen sesiyle.

Kollarımın arasında kuş gibi titreyen ve şimdiye kadar anlayamadığım o hafiflemiş bedenini sıkıca tutarken bile farkındaydım.

İhtiyaç duyduğu kişi ben değil, Erez'di.

- Uygar -

"Erez, bir yavaşla oğlum. Ne oluyor!" diye bağırdığım sırada hızla yürüyen bedene yetişmeye çalışıyordum. Suratı çökmüştü, gözleri kıpkırmızıydı.

"Yalnız bırak beni" dedi tok sesiyle. 17 yıllık arkadaşımdı Erez, onu daha önce böyle görmemiştim. Gözleri kanlanana kadar ağlamıştı, bedeninden gelen sigara kokusunu alabiliyordum. Kim bilir kaç dal sigara içmişti.

O sırada telefonum çalmaya başladığında Erez kendini caddenin kenarına attı, kafasını duvara yaslayıp gözlerini kapattığında cebimdeki telefonu çıkarıp cevapladım.

"Efendim" dedim, bakışlarım Erez'in üzerindeydi. "Uygar" dedi Bera, sesi titriyordu.

"Oğlum Ekin hiç iyi değil, Erez'in telefonu evde kalmış ulaşamıyorum. Yanında mı?" dediğinde parmaklarımla alnımı ovdum.

"Yanımda" dedim. Erez dalgın bakışlarıyla bir sigara daha çıkarıp yaktı. "Uygar, Ekin.." dediğinde suratım gerildi.

"Ne oldu?" dedim endişeyle. "Kan kustu oğlum, Devran saçlarını kesmiş. Kafayı yiyeceğim, ne oluyor?" dediğinde sertçe yutkunmak istedim ama boğazımda bir düğüm vardı sanki, yutkunamıyordum.

"Kapat, Erez ile konuşmam lazım" dedim ve cevap vermesini beklemeden telefonu kapatıp yavaşça yanına oturdum. Titreyen ellerindeki sigarayı dudaklarının arasına aldı.

"Ekin" dedim, dakikalardır tepki vermeyen adamın bu ismi söylememle surat ifadesi sarsıldı. "Kan kusmuş" dediğimde yeni kuruyan gözleri tekrar dolu dolu oldu.

"Sana ihtiyacı var Erez" dedim ona doğru dönerken. Dudakları çatlamıştı, ince bir çizgi halinde kan oturmuştu. Ne olduğunu anlayamıyordum ama aralarında her ne olduysa büyük bir yıkımdı.

"Saçlarını çektim" dedi. Yüzünü acı çeker gibi buruştururken ellerini kaldırıp avuç içlerine baktı, her ne görüyorsa orada dişlerini sıktı.

"Elimde kaldı saçları Uygar. Dokunmaya kıyamıyordum, kopardım" dediğinde yutkunamadım. Elleri titriyordu.

Sigara tuttuğu elini gözlerine bastırdı. "Erez, ne oldu kardeşim?" dedim, bir elimle yavaşça omuzunu tutarken. "Sınava mı giremedin? Bu yüzden mi kavga ettiniz?"

"Sikeyim sınavını!" diye bağırdı elini sertçe yere geçirirken.

"Erez, ne oldu bilmiyorum ama şu an sana ihtiyacı var, yanına gidelim. Hadi gel kardeşim" kolunu tutup kaldırmaya çalıştığımda hızla kendine doğru çekerek ellerimden kurtardı.

"Gitmeyeceğim" dedi tekdüze bir sesle. "Gidemem, saçlarını kopardım diyorum. Nasıl gideyim?"

"Ekine, ne oldu?" dedim sertçe. Erez'in bir şey yapmadığını biliyordum ama saçlarını kopardım diyordu. Midem düşüncesiyle bile kasılırken "Sen mi bir şey yaptın yoksa?" dedim öfkeyle.

Erez, sakın ona zarar verdim deme. Canını yakarım, bunu yapmak istemiyorum.

Sessiz kaldığında yumruklarımı sıktım. "Cevap ver" dediğimde elindeki sigarayı avuç içine alıp sıktığında kaşlarımı çattım. "Erez!" dedim avuç içlerini açıp sigarayı ve külünü silmeye çalışırken.

"Delirdin mi? Ellerini yakacaksın"

"Kopsaydı keşke" dediğinde gözlerimi kapatıp sırtımı onun gibi duvara yasladım.

Gece çökene kadar orada öylece oturduk.

- Ekin -

Belimdeki eller sıkılaşırken enseme bastırdığı dudaklarını hissettim. Devran "Biraz daha iyi misin?" dediğinde kafamı yavaşça salladım.

İyi değildim.

Devran benim yıkanmama yardımcı olmuştu, kıyafetlerimi giydirmiş benimle beraber yatağa yatmıştı. Artık ağlayamıyordum bile, o kadar yorgundum.

Erez gelmiyordu. Artık bende istemiyordum gelmesini, yalnız kalmak istiyordum ama Devrana git diyemiyordum. Bakışlarım duvarda olan saate kaydığında gece bir olduğunu gördüm.

"Sınavın.." dedim, boğazıma anında ağrı girerken yutkunmaya çalıştım. "Sınavınız var yarın, uyuyun artık"

"Ekin, bunu düşünme şu an ne olur" dediğinde gözlerimi kapattım yorgunlukla. Konuşmaya bile halim yoktu artık.

Uyku ve uyanıklık arasındaki o çizgide gidip gelirken kapı açıldı, anlayamadığım bir kaç konuşma gerçekleşti ve Devran'ın bedeninin ağırlığı kalktı. Vücudum birden titrerken ellerimle yastığı kavradım.

Çok geçmeden yatağın sağ tarafı tekrar çökerken burnuma dolan sigara ve alkol kokusu yüzümü buruşturmama sebep oldu.

Ellerini sıkıca belime sarıp beni kendine doğru çektiğinde sırtım, aşina olduğum sırtına yaslandı. Gelen kişi Erez'di.

"Fıstığım" dedi, dudaklarını tam kulağımın arkasına bastırdığında sarhoş olduğunu anlamıştım. Dudaklarını bu sefer kısacık saçlarımda hissettiğimde kaskatı kesildim, dişlerimi sıktım.

"Dokunma" diye mırıldandım kısık sesimle. Kollarını belime daha sıkı sardığında bedenime yayılan sıcaklık olduğum yere sinmemi sağladı.

"Erez" diye fısıldadığımda arkamdaki bedeninin titrediğini hissettim. "Erez'in canı" dedi.

Sarhoşluğunda verdiği etkiyle konuşmasında bir sapma vardı. Dili dolanıyordu, harfleri ağzından tam çıkaramıyordu.

"Ben seni üzmek için konuşmadım, gerçekleri söyledim sadece" dediğimde can çekişir gibi bir nefes alıp kafasını yastığa bastırdığını hissettim.

"Neden bana en başta söylemedin? Ne kadar korktum, üzüldüm biliyor musun?" dediğinde karnımın üzerindeki ellerini tuttum ve hafifçe sıktım, cevap veremedim.

Bu durumu ben yaşasam ne yapardım bilemiyordum, canımdan can giderdi. Düşüncesi bile beni mahvediyordu.

"Olsun" dedi titreyen sesiyle. "Sen yeter ki yaşa, umurumda değil hiçbir şey"

Birkaç bölüm içinde hikaye eski havasına dönecek, sadece Ekin'in üzerine herkes extra daha fazla titreyecek.

Hikayede görmek istediğiniz bir sahne var mı? Yazın dostlar.

disiplinWhere stories live. Discover now