22. Bölüm: Ben Böyle Aşkın Izdırabını

216 41 15
                                    

Evet canımlar, 5'te 5 yapmanın huzuruyla hafta sonuna giriyorum. Hem üç haftalık sessizliğin özrü oldu bu, hem de yazma konusunda güzel disipline etti beni, elimi ısıttı yeniden. Zorluydu ama bu hoşuma da gitti. Mesela iki saatlik uykuyla duruyorum, şehir değiştirdim, aşırı yoğun ve gergin bir gün yaşadım, ufak birkaç sağlık sorunum oldu lakin yine de yazdım. Delirdim zaar. :D 

Bu bölüm çok uzun olmadı ama ruh halimi zorladı. T"amam kes, ben bu kadarım" dedi, ben de "peki abla" dedim. 

Keyifli okumalar canımlar. Haftaya görüşürüz. Normal rutin haftada bir bölümdü biliyorsunuz, bunu haftada ikiye çıkarma hedefim var, iki bölümle geleceğim haftaya. 

Öperim.

***

Ben böyle aşkın ızdırabını...

Ben böyle ipin varlığını...

Ben her seferinde kıçıma kaçan heyecanımı...

Ulan olanlar o kadar beklenmedikti ki iç sesimle bile cümlenin sonunu getirip küfredemez hale gelmiştim. Hem hala sandalyede oturuyordum hem de sanki çoktan oradan uzaklaşmış gibiydim.

Düşüncelerimin hızını yakalayamıyordum. Bir an Özgür'e sinirleniyorken bir an sonra aslında birbirimizi hiç tanımadığımızı hatırlıyordum. Adamla orada burada karşılaşmaktan, kalan kısıtlı zaman diliminde de boş konuşmak ve sevişmekten başka ne yapmıştık ki?

İlle de atomu parçalamanız mı gerekiyor?

Haklı bir nokta canım iç sesciğim. Evet henüz onu tanımıyordum. Ölmeden önce yapılması gerekenler listesini bilmiyordum. Hayatında nefret ettiği biri var mıydı bilmiyordum. Olmazsa olmazları var mı ya da ritüelleri var mı bilmiyordum. Sorulacak ve öğrenilecek o kadar çok şey vardı ve zamanımız o kadar bol gibi hissediyordum ki bu beni farkında olmadığım bir fanusa sokmuştu belki de. Gerçekçiliğin oraya giremediği, Alice'ın Harikalar Diyarı'nın ikinci şubesi gibiydi adeta...

İç çektim ve önümdeki kadehe uzandım. Kırmızı şarapla aram pek iyi olmasa da o an için yapabileceğim en doğru şey koca bir yudum şarabı içmekti. Hatta mümkünse kadehi. Hayır, birden fazla kadehi.

Kadehe uzandım, hayal ettiğim gibi koca bir yudum aldım ve şarap boğazımı yakarak geçerken karşımdaki Özgür'ün sırtını sessizce izledim. Masadaki birkaç gözün beni izlediğini o an bilmiyordum, hoş umurumda da değildi.

Olay çıkaracak değildim. Değişen tek şer harikalar diyarı fanusumdan çıkıp gerçekçilik durağına gelmiş olmamdı. Bu durakta olmayı pek sevmezdim, bu halim çok katıydı, esnetemiyordum köşelerimi. Ne duyacağım ve bununla ne yapacağımı bilemiyor olmak da sırf bu sebeple daha da geriyordu beni. Yeniden iç çektim. Tam o esnada Murat sanki bu iç çekişi duymuşçasına masadaki şaraba uzandı ve kadehimi tazeledi.

***

Bana asırlar gibi gelen süreden sonra Özgür kadınlarla vedalaştı, o kadın tam gidecekken Özgür'ün koluna dokundu. Sonra da çıkışa doğru ilerlediler. Özgür arkasını döndüğü an benimle göz göze geldi. Yüzünde herhangi bir mimik değişmedi, sadece bana bakıyordu. Mimiksiz bir şekilde birbirimizi izliyorduk. Sonra yavaşça yanıma gelip sandalyeye oturdu.

Herhangi bir şey yapmadan onu izliyordum. Önce içkisinden bir yudum aldı, yetmemiş olacak ki ikinci yudum için çok beklemedi, sonra da bana döndü. Sandalyemi tutup biraz daha kendine yaklaştırdı. Ellerini dizlerime koydu ve konuştu.

"Özür dilerim."

"Ne için?"

"Gergin tavrımla seni garip bir konuma soktuğum için."

"Neden gergindin peki" demek istedim. Ama bunun yerine ağzımdan çıkan cümle "Gerginliğinin sebebi benimle mi ilgiliydi?" olmuştu. Soran kişi olmak istemiyordum, onun cevabı ben sormadan vermesini istiyordum. Sanki ufak bir test gibiydi hissettiğim. Belirsizlikte bırakmayı mı tercih edecekti yoksa netleştirmek mi isteyecekti? O esnada sorumu yanıtladı.

"Hayır."

"O halde kabul edildi, teşekkür ederim."

Sessizleştim. Bundan sonra top ondaydı. Bir yanım az önce olanların ne olduğunu anlatmasını istiyordu, diğer yanım da bunun beni ilgilendirmediğini söylüyordu. Aslında en çok ilgilendiğim neden bu kadar gerildiğiydi. Gerginlik denen duygunun alt planında birden fazla duygu yatardı çünkü. Heyecan örneğin... Coşku... Merak... Ve daha nicesi. Bu sebeple önemliydi işte.

Sakinlikten geberecektim resmen.

"Biraz konuşalım istiyorum."

Gülümsedim. "Şu an onu yapmıyor muyuz?"

Tam cevap vereceği esnada Aylin konuştu.

"Gözde biz farklı bir mekanla devam edeceğiz, siz çifte kumrular yalnız kalmak istersiniz diye düşünüp sizi dışlamaya karar verdik."

Ben herhangi bir cevap vermeden Özgür balıklama atladı.

"Muhteşem tespit Aylin'cim. Gidin buradan."

Murat ayaklandı. "Evet arkadaşlar, mekândan kovulduğumuza göre hesabı ödememize de gerek yok."

"Muhteşem bir bakış açısı, hadi gidelim."

Özgür de ben de oturduğumuz yerden ayaklanan, toparlanan, konuşan, gülen insanların önce masadan sonra da mekândan ayrılışını izledik. Gitseler de aynı yere bakmaya devam ettik. Sonra Özgür konuştu.

"Beklemediğim bir anda beklemediğim birini gördüm."

Evet, bu iyi bir başlangıç değildi, ama sabır taşının Urla şubesi olmaya karar verdiğim bir andaydım ve sessizce dinlemeye devam ettim.

"Sema. Eski eşim."

O esnada mimiklerini aldırmış bir Ajda Pekkan olarak hayatımı sürdürdüğümden ötürü yüzümde bir şey göremeyip konuşmaya devam etti.

"Yaklaşık iki yıl önce boşanmıştık, o zamandan beri ilk kez gördüm."

Gerilmesinin sebebi bu olamazdı, ben de olamazdım. Hayatında sevgilisi olarak var oluşumun üzerinden daha bir hafta geçmemişti bile. Hala anlatacağı şeyler olduğunu biliyordum.

"Geçmiş bir ilişkiyi konuşmaktan çok rahatsızım ama sanırım kendimi bu konuma sokan da benim."

Sadece başımı salladım. O da bunu görüp daha fazlasını yapması gerektiğini anladı.

"Üniversiteden beri birlikteydik, birlikte büyüdük, sonra evlendik, sonra benimle olduğundan farklı bir hayat istediğini anladı, önce bunu bana da diretti, sonra bundan vazgeçti ve daha fazlası için gitti."

Kırık bir kalpti karşımdaki. Kırık bir kalpti o gerginliğin sebebi. Görmüştüm. Daha fazla sessiz kalamadım.

"Kalp kırıklığın olduğunu görüyorum. Peki o kırıklık geçmişe mi ait yoksa ilk günkü gibi taze mi? Gerginliğinin temelinde hangisi yatıyordu?"

Yanıtı çok önemliydi. İki soru arasında dağlar kadar fark vardı.

Öte yandan karışıklığını ve şoka girdiğini de görebiliyordum. Sağlıklı düşünemediği aşikardı. Ama ben de bir hayır kurumu değildim ve kendimi düşünmek hatta korumak zorundaydım. Bu sebeple bekledim. Bu gece bir şey söylemek zorundaydı.

Bekleyişim çok sürmedi, Özgür yavaşça cevabını verdi.

"Sanırım her ikisi de."

Eveeeet, bu bölümün de sonuna geldik. Bir sonraki projemizde görüşmek üzere! 

GÖZDEWhere stories live. Discover now