11. Bölüm: Eki Eki Gözde

233 39 8
                                    

İzgir, biridi ni gizil hidiyilik şiylir viiiir!

Kafamın içinde yüzümü buruşturup kadının taklidini yaparken dışımda her şeye donuk bir yüzle cevap veren Ajda Pekkan gibiydim.

Hayallerim Özgür'e duygularımı açtığım, onun da bana karşılık verdiği ve kendi romantik filmimize doğru yol aldığımız tatlı görüntülerden ibaretken, gerçek hayat adeta bir arabesk filmi gibiydi. Önüm, arkam, sağım, solum, sanki kadının savrulan saçlarından ibaretti. Ayrıca madem bu kadın vardı, bu Özgür iti neden bana menüsündeki en değerli yemekmişim gibi mesajlar verip durmuştu? Neden evime hatıra ormanı göndermişti? Neden ben rakı sarhoşluğu ile muhtemelen şarkıdan bağımsız dans ederken sanki kuğu gölü balesi yapıyormuşum gibi beni izlemişti?

Adamla olan geçmişim gözlerimden bir film şeridi gibi geçerken aniden önümüzde duran minibüsle ana döndüm. Minibüse bakarken bir yandan da bir de içeriden arabesk müzik çalmaya başlasa tam olur diye düşünmeden duramıyordum.

Minibüsün kapıları açıldı. Bense o esnada tekrar andan kopup hangi arabesk şarkının halime daha uygun olabileceğini düşünmeye başlamıştım. Sorun şu ki bildiğim tek arabesk şarkı Dembaba idi ki o da teknik olarak futbolla ilgiliydi.

Batsın bu dünya'yı da biliyorsun.

Canım iç sesim, nadiren de olsa bana yardımcı olarak şarkının her bir sözünü ve notasını yeniden hatırlamamı sağlamıştı. Müzik kafamda çalmaya başladığı esnada solumdaki Özgür'ü fark ettim.

Sarışını gördüğümden beri Özgür artık benim için Özlem'di. Ya da Buse. Evet, Buse. Buse isminden nefret ederdim, Özlem ismini ise severdim. Bu it, Buse olmayı hak ediyordu.

Neden hala Buse ile yan yana olduğumu bilmiyordum. Ne ara Efes'ten çıkıp bu minibüs aşamasına gelmiştik onu da bilmiyordum. Sarışını gördüğümden beri beynim galiba dünyayı dinlemeyi bırakmıştı. Hayal kırıklığım öyle sesliydi ki kafamın içinde diğer sesleri duyacak yer kalmamıştı. O andan itibaren ana karakter olmayı bırakıp arkadaşlarının yanında sürüklenen yan karaktere dönüşmüştüm. Sadece görüntüler vardı. Gökalp'in Özgür'e doğru yürümesi, herkesin birbirine selam vermesi, karşılıklı konuşmaları, Cemre'nin koluma girmesi ve beni sürüklemesi, benim anlayamadığım bir şekilde sürekli sırıtmam ve muhtemelen salak bir görüntü sergilemem, sarışın kaltağın ilgiyle bizi izlemesi ve hep Özgür'ün yanında olması, gruptaki tiplerden birinin aşırı kıllı olması, Özgür'ün hayır Buse'nin belli aralıklarla bana kaçamak bakışlar atması ve utanmadan gülümsemesi, gülümsediği anlarda onun yüzüne tükürdüğümü hayal ederek keyiflenmem ve gülüşümün büyümesi, sonra aniden herkesin Efes'in çıkışına doğru hareket etmesi... Hepsine duymayan kulaklarla eşlik etmiştim... Hayal kırıklığım, sürekli gaza gelişim, son zamanlarda hop hop eden ama şu an çalışmadığına emin olduğum midem ve ben, öylece eşlik etmiştik olan bitene.

Tanrım, arabesk kusacağım!

Neden hala birlikteydik? Bu it niye hala yanımdaydı? Gökalp ne boklar yemeye onla muhatap olmuştu? Bunun yerine onu dövmesi gerekmez miydi? Gökalp'i geçtim, Cemre'nin zehir diline ne olmuştu? En yakın dostunun kalbinin parça pinçik oluşuna nasıl böylesine kayıtsız kalabilmişti?

Bitmek bilmeyen sorularımdan kopmaya çalıştım. Başımı tekrar soluma çevirip Özgür'ün yanındaki kadına baktım. Hava üç yüz elli dereceydi ve kadının saçları açıktı. Ensesine acıdım. Neden bilmem, kafamın içi de yüzüm gibi donuktu artık. Yani kadına Özgür'ün sevgilisi diye sövecek halim yoktu. Bihter Ziyagil olmaya ise hiç gerek yoktu. Bu kadın da Nihal olamayacak kadar uzundu zaten.

GÖZDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin