16. Bölüm: Houston We have a Problem

221 46 22
                                    

Merhabalar herkese, 

Bir süredir olan sessizlik için özür dileyerek başlamak istiyorum. Sonra da biraz iç dökerek devam etmek istiyorum. Gözde'yi yazmayı gerçekten çok seviyorum. Buraya yüklediğim ama henüz yazmaya başlamadığım diğer hikayelerim için de çok heyecanlıyım. Ama benim yazma konusundaki benzinim "İnsanlar" canlar. Onlara nasıl dokunduğumu bilmek, tepkilerini görmek, onların hayatının bir parçası olduğumu hissetmek... Merkezine insanları koyan bir bakış açım var yaptığım birçok şeyde. İşim bile sayılara ek olarak merkezinde bunu tutan bir yaklaşımda örneğin. Bundan beslenen biriyim ben. Tam da bu sebeple, Gözde'yi yazma konusunda motivasyonumu sürdürme konusunda zorlanıyorum. Size ne kadar dokunabildiğimi bilmeden, arabamı bazen oldukça limitli bazen de hiç benzin bulamadan sürmeye çalışıyormuş gibiyim. Burada kast ettiğim size zorla yorum yaptırmak değil, merkezine insanları koyan biri olduğumu, onlara ama eğlenerek ama şifa olarak dokunabilme ve bunu bilme ihtiyacımı aktarabilmek. Bununla beslendiğimi söylemek. Taktir edersiniz ki bu bakış açısına sahip bir insanın bir sessizlik içinde bir şeyler yaratıyor olması oldukça zorlaşabiliyor bazen. Öyle içimi dökeyim dedim. 

Öperim. 

Keyifli okumalar. 


***

"İş teklifi mi?"

Ben arkam dönük olduğu, Gökalp de sevgi dolu cümlelerimle şoka girdiği için Cemre'nin yanımıza kadar geldiğini fark edememiştik.

Ben arkamı dönmeye korkarken Gökalp önce Cemre'ye sonra da bana baktı. Az önceki sevgi dolu anımız kuş olup uzaklara uçarken kafamın içinde Testere filminin müziği çalmaya başlamıştı bile. 

Cemre sessizce yanımıza gelip önce bana sonra da Gökalp'e baktı.

"Gökalp?"

Gökalp iç çekti. Bense o esnada caddenin ortasında çıplak kalmış gibiydim. Ya da buzdolabından yemek aşırırken annesine yakalanan biri gibi. Tam anlamıyla donmuştum.

"Henüz bir şey yok-"

"Henüz?"

"Şöyle oturalım mı?"

İçeride konumlanan ufak masalardan birine geçtik. Daha doğrusu Gökalp ve Cemre yürüdü, bense sürüklendim. Çok korkuyordum. Biri en yakın arkadaşım diğeri de öteki yarımdı. Onların konuşmadığı bir evrene ne kadar katlanabilirim bilmiyordum.

Oturduğum yer bahçeyi görüyordu. Camdaki yansımamın ilerisine baktım ve orada Özgür'le göz göze geldim. Nasıl baktığım hakkında bir fikrim yoktu, o ise gülümsemeden bana bakıyordu. Sonra yavaşça başını salladı. Sanki "her şey iyi olacak" der gibiydi. O an buna inanmaya çok ihtiyacım vardı. Sonra bakışlarımı Özgür'den koparıp masaya döndüm.

Gökalp lafı uzatmadan konuşmaya başladı.

"İki hafta önce bir e-mail aldım. Hollanda'daki bir şirketten."

"Ah."

"Evet."

Dayanamayıp araya girdim. "Beni delirtmek için mi tek kelimelik tepkiler veriyorsunuz?"

Gökalp bana döndü.

"Amsterdam'da bir medya şirketi. Yeni bir proje için ekip kuruyorlar, beni de o projede görmek istiyorlar." Cemre'ye dönüp devam etti. "Seninle elbette konuşacaktım, ancak biraz daha düşünmek istedim."

"O halde bu teklifi gerçekten düşünüyorsun."

Gökalp dürüsttü. "Evet."

"Gökalp, iş ortağı olduğumuzun farkındasın, değil mi?"

GÖZDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin