"Ekin" dedi doktor yatağın bir ucuna oturup samimiyetle konuşarak. "Ben dördüncü evreden bile sağ çıkan binlerce hasta tanıyorum. Üçüncü evrede hayata tutunan milyonlarca hasta biliyorum. Şu an en önemli olan şey moral ve motivasyonun, sakın umutsuzluğa kapılma"

Umutsuzluğa kapılma mı? Ölecektim.

"İlk olarak kemoterapi başlayacağız, hastalığı bu şekilde küçültüp daha sonra ameliyat ile alacağız" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Kemoterapi mi?"

"Evet ama hemen başlaman lazım ve bu kasabada bunu tam anlamıyla yapamayız. Büyük şehre gitmen gerekiyor"

"Olmaz" dedim hızla yattığım yerden kalkıp oturur pozisyona gelirken "Bana iki hafta kadar zaman lazım" dedim hararetle, çocukların üniversite sınavı vardı. Erez öğrenirse umursamazdı, benimle gelirdi şehir dışına. Bunu istemiyordum, aylardır uğraşıyordum iki hafta daha uğraşırdım.

"O zaman burada başlayalım minik dozlarla" dediğinde derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum. "Yan etkileri olacak mı?"

"Küçük dozlarla başlayacağımız için çok fazla olmaz. Halsizlik, iştahsızlık ve biraz saç dökülmesi yapar" dedi. Saç dökülmesi olursa Erez anlardı bir şeyleri, bana sadece iki hafta lazımdı ama burada kemoterapiye başlamak da zorundaydım.

Daha sonra Erez üniversite sınavını kazanınca ve bu şehirden gittiğimizde ona düzgün bir dille açıklayacaktım. Ama o zamanda üniversite hayatına değil bana odaklanmak isteyecekti, peşimden mi sürükleyecektim? Bir çuval inciri berbat edecektim.

Elimi uzun saçlarıma attım ve parmaklarımın arasında çekiştirdim. "Bu arada..." dedim çatallı sesimle. "Ne hastasıyım?"

"Kanser" dedi. Nefesimi tuttum. "Mide kanseri"

- Erez -

"Devran saçmalama!" dedi Hasan hararetle. Bera'nın elinde Devrana uzatmaya çalıştığı baklavayı alıp kutusuna geri attı. "Yiyemezsin dedi doktor"

Çatallı ve kısık sesiyle "Ya beni şişlediler, istediğimi yiyebilirim" dediğinde gülümsedim. Allah biliyordu, canımdan can gitmişti iyi olduğunu duyana kadar. Sonra Ekin'in buz gibi zemine düştüğünü görünce aklımı kaybedeceğim sanmıştım.

Bakışlarım göğsümde kıvrılmış yatan bedene kaydığında dolu gözleriyle diğerlerini izlediğini gördüm. Elimi saçlarında gezdirdiğimde aniden uzun parmaklarıyla bileğimi tuttu. Kaşlarım çatıldı.

Sonra yavaşça bileğimi bıraktı, refleksle yapmış gibiydi. Hastaneye geldiğimizden beri herkesten daha kötü bir haldeydi, sürekli bir yerlere dalıyordu. Neyi olduğunu her sorduğumda Devran için çok korktuğunu söylüyor ve susuyordu. Birden göğsümde kafasını hafifçe kaldırdığında göz göze geldik, uzanıp yanağımı öptüğünde gözlerimi kapattım.

İçim gidiyordu Ekin'e, aklımı durduruyordu.

"Seni özledim" dedi kulağıma doğru. Bedenim anında kasılırken belindeki elimi sıkılaştırdım.

"Bende seni özledim fıstığım" dedim, dudaklarımı saçlarına bastırdığımda bedeni yine kaskatı kesildi. Yavaşça geri çekildim yüzünü görmek için. Ama bu ona izin vermeden oturduğu yerden kalkıp "Gel" diye mırıldandı. Onu ikiletmeden yavaşça ayağa kalktım.

Ekin beni bırakıp Devran'ın yanına doğru gittiğinde derin bir nefes alıp onları izledim. Yanına gidip bir elini yanağına koydu ve sıkıca alnını öptü. "Eve gidince sana limonlu kek yapacağım" dedi gülümseyerek. "Ama şimdi baklava yemiyorsun" dediğinde saatlerdir herkese kök söktüren Devran sakince Ekin'i onayladı. Ailesine bir şeyler saçmalamıştık ama inanmışlardı.
Zaten sık sık beraber kaldığımız için yadırgamıyorlardı, zaten Devran'da öğrenmelerini istemiyordu.

disiplinWhere stories live. Discover now