Part 10: The only thing we cannot prevent is death.

352 38 52
                                    


"Bay Stark imzalanması gereken belgeleri getirdim." sekreterin sesini duyunca başını masadan kaldırdı. Bütün gününü masa başında geçirmek en nefret ettiği şeydi fakat babası ölünce bütün şirket geleceği ona kalmıştı. Ailesinin, özellikle babasının hayal kırıklığına uğramasını istemiyordu. Bu yüzden şuan başında olduğu şirketi en iyi şekilde ilerletecekti. Önüne konan dosyalara imza attıktan sonra sekretere çıkmasını söyledi. Konforlu sandalyede kalçasını oynattı, bir türlü alışamamıştı lanet sandalyeye. 

Hala daha inanamıyordu. Onları kaybetmesinin ardından tam bir ay geçmişti. Bu bir ay içinde samimiyetsiz bütün herkesin başın sağ olsun sözlerine maruz kalmıştı. Bu da yetmiyormuş gibi babasının ortakları ona şirketin başına geçmesini söylüyordu. Daha 18 yaşında bir genç bütün bunların üstesinden kalkabilir mi diye düşünen yoktu belli ki. 

Cenazenin olduğu güne dair pek bir şey hatırlamıyordu. Babası öldüğü gün de aynısı olmuştu. Sanki hafızası bir anda yok olmuş gibiydi. Fakat bu ona garip gelmiyordu küçüklüğünden beri bazı şeyleri hatırlamakta zorluk çektiği oluyordu. 

Bir çok şey değişmişti. Kocaman ev sadece üç adama kalmıştı. Steve genelde işe gidiyor ve geldiğinde yemeği hazırlıyordu. Bucky onun bu hallerini sırf Tony'i güldürmek için dalgaya alsa da Tony gülmeyi bırak onun aksine ne yemek yiyor ne de konuşuyordu. Çok sıkı bir iş hayatına atılmıştı, bütün günün ofisinde geçiriyor ona göre oldukça gereksiz toplantılara katılıyor ve imza atıp duruyordu. 

Saat'in yediye geldiğini gördüğünde onu rahatsız eden sandalyeden kalktı. Üstündeki saçma sapan takım elbiseyle neredeyse hiç bir şeyi düzgün yapamıyordu. Şimdiden yumuşacık sweatlerini özlemişti. Odadan çıkarken masasında ki yarısını bitirmiş olduğu kahvesini de unutmadı. Şirketten ayrılırken herkesin ona olan selamlarına sadece başını sallıyor ve hiç etrafına bakmadan yürüyordu. Yüzüne doğrultulan kamera flaşlarını görünce günün en sıkıcı anına geldiğini biliyordu.

"Bay Stark, şirketin durumunun daha da kötüye gittiği söyleniyor siz bu konuda ne düşünüyorsunuz." gözünde ki gözlüğü çıkarttı. Kim uyduruyordu bu dedikoduları?

"Şirketin sahibi benim ve şüphesiz bütün olaylardan benim de haberim var. Ve sizi temin ederim ki böyle bir durum yok. Şirket şuan gayet iyi durumda." devam eden sorulara gözlüğünü avcuna alıp sıktı. Bu durumlar artık ona ağır gelmeye başlamıştı. Nasıl oluyordu da asla olmamasını istediği geleceğiyle baş başa kalmıştı. Gözlüğünün camı eline batarken ona açılan araba kapısından kendini koltuğa bıraktı. Bütün günün yükü üzerindeydi.

*

"Yüzbaşı bahsettiğiniz konu üzerine düşündüm ve haklısınız kesinlikle bu konuya el atmalıyız." karşısında ki onbaşıya tebessüm ederek içkisinden bir yudum daha aldı. Normalde asla yapmayacağı bir şeyi yapmış eve gitmesi gerekirken burada oturmuş içki içiyordu. Fakat onbaşının ısrarlarına daha fazla dayanamamıştı artık. Bünyesine bir zararı olmayan alkolü tüketmesinin bir zararı yoktu onun için. Fakat içi içini yiyordu. Bucky yakalanmamak için devamlı evde duruyordu. Bu durumun dostunun canını sıktığını biliyordu fakat yapabileceği bir şey yoktu. Eğer Bucky'nin ölmediği ortaya çıkarsa nasıl yaşlanmadığı sorgulanacaktı. Ve bu durumla Kış Askeride ortaya çıkardı. İşte o zaman onu kurtaramayacağını ikisi de biliyordu. Boş bardağı tezgaha koyup elini onbaşının omzuna koydu. 

"Ben artık gitsem iyi olur." sarhoş olduğu her halinden belli olan onbaşı kafasını salladı ve içkisini içmeye devam etti. Eve geldiğinde ilk işi Bucky'e bakmak oldu. Yatağında Steve'in ona verdiği klasikleri okuyordu. Sakinliği ve yüzünde ki tebessüm Steve'i mutlu etmişti. Onu korkutmamak adına yavaşça yanına yaklaştı.

"Bucky." sessizliğin içinde fısıldadığı sözlerle Bucky'nin bakışları ona dönmüştü. 

"Steve geldin demek. Tony'de bir saat önce geldi." kafasını sallayıp odadan çıktı. Tony'nin odasına girdiğinde yine bir şeyleri bozup tamir ettiğini gördü. Bakışlarını elinde ki tornavidadan ayırmadan konuştu.

"Merhaba yüzbaşı." yanına gidip omzunu sıktı. 

"Bugün ne yemek yapmamı istersin?" Tony sadece kafasını salladı. O günden beri bütün düzeni alt üst olmuştu. Steve arkadaşının oğluna en iyi şekilde bakmak istiyordu fakat Tony bunda pek istekli değildi.

"Betty bugün beni aradı. Telefonlarını açmıyormuşsun." elinde ki tornavidayı bırakıp yüzbaşına döndü. Onun ne yapmaya çalıştığını anlıyordu fakat kendisine ebeveyn gibi davranmasını istemiyordu. Rahatsız ediyordu bu durum onu.

"Sadece onunla konuşmak istemedim yüzbaşı. Hem ne diye seni arıyor ki zaten." 

"Tamam o zaman hadi uyu artık. Yarın okula gideceksin." sandalyesinden kalkıp yatağa girerken ufluyordu. 

"Bu benim kaçıncı üniversitem saymayı unuttum yüzbaşı. Gitmesem hiçbir şey kaybetmem emin ol." Tony'i dinlemeyerek yorganı üzerine örttü. Kendisi pek hissetmese de ekim soğuğu hissediliyordu. 

Kendi odasının balkonuna çıkarken yanına klasiklerinden birini daha almayı unutmadı. Fakat kaldığı sayfayı açtığı an okuma hevesi gitmişti. İçinde derin bir tedirginlik vardı. Cenazeden sonra Tonya ve Rebekah gitmeleri gerektiğini söylemişler ve gitmişlerdi. Tabi Tonya'nın gitmeden önce ilk işi Tony'nin kendisi ile geçirdiği anılarını silmekti. 

Küçüklüğünde Bucky ile tanıştıktan hemen sonra Rebekah ve Tonya'yla tanışmıştı. Bucky ve Rebekah'nın annesi devamlı ondan kendileriyle kalmasında ısrar ediyordu. Kabul ettiği gün bütün hayatı değişmişti fakat yine de onlara yük olmamak için elinden geleni yapıyordu. Bunun ardından bir çok sır da öğrenmişti. Onların yanından ayrılacağı gün Bucky ona sıkıca sarılmış ve onları bırakmaması gerektiğini söylemişti aksi halde James Bucky Barnes eski asosyal haline geri dönecekti. İnsanların iyiliği için onlara konuşmayan çocuk şimdi bir insanın yanında kalması için ona yalvarıyordu. Doğuştan onda olan bu gücü devamlı reddetmekten başka bir şey yapmamıştı zaten.

Ensesinde hissettiği ürpertiyle bir ümit arkasına döndü fakat görünürde boş sandalyesi ve yatağı dışında bir şey yoktu tekrar önüne döndüğünde yüreği ağzına gelmişti. Rebekah tam önünde ona gülümseyerek bakıyordu.

"Küçükken de korkaktın şimdi de öylesin Stevei." çoktan odasına geçmiş kitaplarını incelerken Steve arkasından gitti. 

"En son geldiğinde pek iyi şeyler olmadı Rebekah." kadının gözlerine hüzün çökse de gülümsemesi yüzünden silinmedi.

"Aramızda tek normal oydu Steve. Ben ilk senin öleceğini düşünsem de serumun sayesinde kefeni yırttın." Rebekah'nın sözlerine tebessüm etse de hüzünlüydü. 

"Çok sık güçlerini kullanıyorsun Rebekah, fark edilirsen neler olur biliyorsun." elinde ki klasiği inceleyip rafa koydu. 

"Güçlerini reddeden ve asla kullanmayan üstelik unutan kardeşimden daha iyidir Steve. Neyse benim gitmem gerek. Bilirsin Tonya pek iyi değil. Buraya gelmemenin asıl amacı gideceğimizi söylemekti. Uzun bir süre buradan uzaklaşsak iyi olacak.  Fakat unutma ki daima yanınızdayız sadece siz görmüyorsunuz. Engel olmayacağımız tek şey ölüm Stevei." kollarını arkadaşının boynuna doladı ve sıkıca sarıldı. İyi olacaklarını düşünüyordu. Umarım öyle olurdu. 

---------


-Rebekah Barnes-

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

-Rebekah Barnes-

{Forgive} Stranger & Winter Soldier | StonyWhere stories live. Discover now