ʀ. ᴀ. ʙ.'ɴɪɴ ᴘᴇʀɪ ᴍᴀsᴀʟı

551 53 214
                                    

Ne kadardır öylece birbirlerine dayandıklarını ve sarıldıklarını bilmiyorlardı. Belki saniyeler geçmişti henüz belki de neredeyse yarım saat olmuştu. İkisi de bilmiyordu. Regulus'un gözyaşları tükenene kadar sarılmışlardı. Elizabeth onun kalp atışlarının düzensizliğini dinleyerek çocuğun bedenini sarmıştı kollarıyla. Regulus bu anlar sonsuza dek sürsün istedi. Elizabeth de ona tekrar tekrar böyle sarılabilmeyi diledi. Ama ikisi de tek kelime etmediler, isteklerini dile getirmediler. Sadece birbirlerine sarıldılar, ruhlarını birbirlerinin teniyle beslediler ve en sonunda Elizabeth yavaşça sıyrıldı Regulus'un kolları arasından. Oğlanın kızarmış gözlerine kendi gözlerini dikip birbirlerini izlemelerini sağladı ve kısık bir sesle:

"Konuşmak ister misin?" diye sordu. Sesi boğuk çıkmıştı, bu ne kadardır sarıldıkları ve ne kadardır konuşmadığını düşündürdü kıza. 

Regulus hafifçe başını salladı.

"Önce James ile siz konuşabilirsiniz, eğer ihtiyacınız varsa." dedi. Elizabeth hafifçe tuttu nefesini. Başını salladı.

"Beni burada bekle olur mu?" diye sordu. Regulus onu onaylayıp odadaki yatağın üstüne oturduğunda Elizabeth koşar adımla merdivenden inip bahçeye çıktı. James sigara içmekle meşguldü.

"Hey!" dedi. Oğlanın gözleri kendine döndü. Elizabeth James'ın oturduğu sallanan sandalyeye adımladı ve yanına yerleşti.

"Sigara içmeme kızacaksan-" diye lafa başladı James ama Elizabeth'in omuz silkmesiyle sustu.

"Sigara içmene karışabilecek kadar yakının değilim, olsaydım da buna karışmazdım." dedi. James'ın gözleri sokağı izleyeduran Elizabeth'e döndü. Elizabeth ona bakıyor olsaydı kırgınlık görürdü oğlanın gözlerinde ama genç kız oğlana bakmadı. Bir süre sonra James da vazgeçip çevirdi bakışlarını.

"Onunla konuşmalıyız." dedi Elizabeth. Sesi öyle nazikti ki James'ın içi yumuşamıştı serin havaya rağmen.

"Onu incitmek istemem, bir süre daha sessiz kalsam iyi olacak." dedi. Sigarasını dudakları arasına aldı ve bir nefes daha çekti. Elizabeth hafifçe salladı başını ama James bunu görmedi. O yüzden sesli bir şekilde:

"İstersen ben konuşabilirim ya da istersen seni bekleyebilirim." diye yanıt verdi. James bir süre duraksadı. Gözleri Elizabeth'e indi. Kızın gözleri de onunkilere çevrildiğinde susakalmıştı. Sessizce kıza baktı birkaç saniye, ardından kaçırdı gözlerini. Onu bakışlarıyla rahatsız edeceğinden korkmuştu.

"Fark etmez." dedi. Aslına bakarsan sevgili okurum, bu konu James'ın pek umurunda değildi şu anda. Oğlanın kafasında Regulus'dan önce gelen birtakım şeyler vardı ve bunu dile getirmek istiyordu. Ama bunun doğru zaman olmadığına karar verdi. Sigara dalını son kez içine çekip küllüğe söndürdü ve ayaklandı.

"Nereye?" diye sordu Elizabeth. James omuz silkti. 

"Düşünmem gereken şeyler var." 

Gözleriyle üst katın pencerelerini işaret etti.

"Sen de onunla konuş." dedi. Ardından sandalyedeki battaniyeyi kızın omuzlarına örtüp eve geri girdi. Elizabeth battaniyeye hayır demedi, hava soğumuştu. Bir süre rüzgar saçlarını uçururken ve soğuk burnunun ucunu kızartmaya başlarken düşünmeye koyuldu. Düşünceleri yoğundu ama hızlı gibiydi. Birkaç dakika içinde binlerce şey düşünmüş şekilde battaniyeyi bırakıp eve geri girmişti. Ayakkabılarını çıkardığında yere değen çıplak ayakları anında üşüyüverdi. Gözleri önce alt katta James'ı aradı. Ses seda gelmeyince ayaklarının merdiven basamaklarında çıkardığı ufak çıp çıp sesleriyle üst kata çıktı. Koridorun sonundaki odaya takıldı gözleri, James'ın ebeveynlerinin odasına. James orada olmalıydı, kendi odasını Regulus'a vermişti çünkü. 

Ölü Bir Oğlan Çocuğu (𝓡. 𝓐. 𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)Where stories live. Discover now