"Buyur Bilbo" diye açtı telefonu.

"Hilmiyi aramışsın"

"Öyle oldu lazım Bilbo. Ayarlasana sen bir kaç gece lazım bana" diyerek yanında oturan esmere ardından Fatihin meraklı gözlerine baktı.

"Gene neye lazım oğlum gitme lan"

"Sonra söylerim neye lazım olduğunu. Sen Hilmiyi ayarla onun ihtiyacı yoksa diğerleri kim daha fazla veriyorsa ayarla bir kaç geceyi" karşıdan bir kaç sitemli onay cümlesi daha gelince kapattı telefonu Bora. Telefonu masaya koyup gelen yemeğini kaşıkladı.

"Ne gecesi bu" diye net bir sesle sordu Hakan.

Bora bakıştığı yemekten kafasını kaldırıp önce Fatihe sonra Hakana baktı. "Önemli bir şey değil ufak bir iş. Sonra konuşuruz" deyip yemeğine döndü.

"Konuşamayız, adam gibi bir işte çalış"

Bora kaşığını sert bir şekilde masaya bırakıp derin bir nefes çekti içine. " Hakan huzurla yemeğimi yiyeyim sonra kudurursun, lütfen" deyip Fatihi gösterdi göz ucuyla. Tamam Fatih bazı şeyleri bildiğini ima etmişti ama bu kadar açık oynamak da işine gelmiyordu Boranın. Hem açtı, aç karna kızgın boğayla uğraşmak istemiyordu.

"Ara iptal et. Iş buluruz sana insan gibi bi yerde." Deyip kendince konuyu kapattı Hakan.

Bora hiçbir şey demeden yemeğine devam etti. Arada Fatihle baktıkları ev hakkında konuşuyorlardı ama hiç biri Ahmetin evi kadar kafasına yatmamıştı Fatihin belliydi. Sırf Hakan sevmedi diye yok çekiyordu.

"Gencolar ben şu benim kıza nasıl açılsam bi akıl verin la" Fatih masum bir ifadeyle sorunca Bora ciddi bir mesele gibi düşünmeye başladı.

"Aslında ne hissediyorsan samimi şekilde söyle kıza bence. Sürprizler kur yapmalar falan sonraki aşama, önce senin samimiyetini görsün" diye fikir belirtti Bora.

Hakan da kumralına hak verince Fatih bu geceden tezi yok gidip kızla konuşma kararı aldı. Tabi kendi içinden. Yoksa bu iki gence söylerse akşam vakti kızın kapısına mı dayanılır diye azarlanırdı, biliyordu.

Yemeklerini yedikten sonra hızlı adımlarla yurda doğru yol aldılar. Fatih yurt sapağında ufak bir işinin olduğunu söyleyerek onlardan ayrıldı. Havanın soğuk oluşunu pek umursamadan yokuş yukarı yürüyordu. Vardığı binanın önünde bir iki ileri geri yapıp lazım olan cesareti de alınca merdivenlere yöneldi. Geldiği dairenin önünde bir kaç kez öksürük krizine girse de sakinleşince zili çaldı.

Kapı açılıp karışısında kız kardeşini görünce sempatik bir gülüş sundu. "Şerminim bana ev arkadaşını çağırır mısın iki dakka bi'şey konuşmam lazım"

Kafasını yana yatırıp mahsun duran abisine baktı "abi üzüleceksin, konuşmuştuk" dedi. Fatih omuz silkince şermin eve doğru dönerek "Rüya, balım bir dakika gelebilir misin?" Diye çağırdı küçük kızı.

Rüya ne olduğunu anlamadığı için çatık kaşlarıyla belirdi kapıda. Ellerini havanın soğuk oluşundan ötürü giydiği örme hırkanın ceplerine koymuş etrafa anlam vermeye çalışan gözlerle bakıyordu.

Kapıda gördüğü genç oğlana ufak bir bakış atıp Şermin e bakmaya başladı Rüya. Tanıyordu bu oğlanı. Bir kaç kez kekeleyerek bir şeyler anlatmaya çalışmış Şermin araya girerek Rüyayı başka yere göndermişti.

"Balım, o benim abim. Seninle bir konuda konuşmak istiyor." Diyerek kızdan onay almak istedi. "Eğer konuşmak istemezsen açık biçimde söylersin zaten abim seni rahatsız edecek şeyler yapmaz güven bana" deyip göz kırptı. Rüya kafasıyla onaylayınca Şermin onları yalnız bıraktı.

61. DAKİKAKde žijí příběhy. Začni objevovat