"Hadi kardeşim, Ekin ne yaptığını biliyordur" dedi ama Erez hala bana bakıyordu. Bakışlarını yavaşça Salih'e çevirdi, çenesi gerildi. "Bana bak kılkuyruk" dediğinde Salih bakışlarını benim üzerimden çekti ve Erez'e baktı. "Sesini biraz bile yükselttiğini duyarsam dışarı gelir ses tellerini tek tek sikerim senin" dedi. Sonra birden arkasını dönüp evin içine girdi, tekrar bana bakmadı.

Devran'da Erez'in arkasından eve girerken "Siker valla" diye mırıldandı. Zar zor Hasan ve Berayı'da evin içine soktum ve arkamdan kapıyı kapatıp baba oğula döndüm.

"Muzaffer bey" dedim sakin tutmaya çalıştığım bir tonda. "Sadece iki hafta geciktirdim kirayı, neden böyle hır gür çıkarıyorsunuz?" dedim, Salih'i muhattap almayacaktım.

"Ben anlamam onu bunu" dediğinde derin bir nefes aldım. "Üç gün içinde kiramı verdiniz verdiniz, yoksa yaka paça attırırım sizi evden" dediğinde Salih ağzını açıp tek kelime etmedi. Galiba Erez ve diğerleri gerçekten gözünü korkutmuştu.

"Tamam Muzaffer Bey" dedim sakince. "Sizden tek ricam bir daha oğlunuzu peşinize takıp evime gelmeyin. Zira bu oğlanları tekrar durduramayabilirim" dedim ve bakışlarımı onlardan ayırmadan kapıyı çaldım.

Bir kaç saniye içinde kapı açıldı ve Erez eşikte gözüktü. Direk Salih'e bakıyordu.

"İyi akşamlar" dedim ve hızla içeri girip kapıyı kapattım. Daha soluklanamadan Erez'in elleri bileğimi kavradı. "Sen gelsene benimle bir" dedikten sonra ağzımı açmama fırsat vermeden banyoya doğru sürükledi ve beni içeri sokup kapıyı kapattı. Bileğimi sertçe elinden çekerken büyümüş gözlerimle suratına bakıyordum.

"Ne oluyor?" dedim şaşkınlıkla. Benim aksime ela gözleri hissettiği öfkenin parıltılarıyla bana bakıyordu. "Kimdi o?" dediğinde bana hesap sorması gerilmeme sebep olurken "Hayırdır? Hesap mı soruyorsun sen bana" dedim. Aramızda ne vardı bilmiyordum belki de hiçbir şey yoktu ama bunun kesin cevabını öğrenene kadar kişiliğimden ödün vermeyecektim.

"Hesap sormuyorum" dedi öfkeyle. "Merak ettim" dediğinde ağzımdan güler gibi bir ses çıktı. Az önce sıkıca kavradığı bileğime bakarken dişlerimi daha çok sıktım. Kızarmıştı.

"Ev sahibim Erez, oldu mu?" dediğimde benim gibi sinirle "Oldu" dedi, ama bazı şeyler olmuyordu ikimizde farkındaydık. Hem birbirimize aşırı uzaktık hemde aşırı yakındık sanki. Ortada buluşsak bazı şeyler anlaşılacak gibiydi ama ya aşırıydık ya hiçtik. Ortası yoktu.

İkimizde ne diyeceğimizi bilemeyerek orada durduk. Sinirle bir nefes aldım, sarıldık diye evden gidiyordu. Sonra beni sürükleyip hesap soruyordu. Erez, ne yapmaya çalışıyorsun sen?

"Bitti mi?" dediğimde bakışlarını yüzüme çevirdi. "Bitmedi" dedi sinirle. Kaşlarım alayla havaya kalktı. Bir kaç adım attığında elimi kaldırıp durdurdum onu. "Aman Erez, yaklaşma. Sonra evi terk falan edersin" dedim öfkeyle.

Keskin yüz hatları vardı ama sinirlendiğinde o yüz ifadesi gerçekten korkutucu oluyordu. Şuan da takındığı ifade o yüz tiplerinden birisiydi. Saçları dağılmıştı, sinirlenip elleriyle dağıtmıştı büyük ihtimalle. Yeşile kaçan gözleri koyulaşmıştı sanki, hareleri büyümüştü. Normalde üst dudağıma göre dolgun olan alt dudağını dişlerinin arasında ısırdığı için daha kırmızıydı. Bakışlarımı kaçırdım.

"Sadece zarar görme istiyorum Ekin, hesap sormuyorum" dedi, daha sakindi. Ama sesi yorgun çıkıyordu, omuzları çökmüştü. Derim bir nefes aldım. "Neden zarar görmemi istemiyorsun?" diye sordum, onun gibi benimde bir şeyleri anlamaya ihtiyacım vardı.

"Bilmiyorum" dedi, "Seni her şeyden sakınmak istiyorum Ekin, tek bildiğim bu" dediğinde midemin kasıldığını hissettim. Titrek bir nefes aldım ve bakışlarımı lavabonun fayanslarına çevirdim. Aramızda bir şeyler olsa ne olacaktı ki? Onu böyle bir tehlikeye sokmak istemiyordum, gerçekten istemiyordum. Dile getiremesemde onun gibi bir koruma içgüdüsü vardı içimde, eğer benim mutlu olmam onun için tehlike arz edecekse belki de bunu istememeliydim. Aile yapısını az çok biliyordum, Erez'e zarar gelmesini istemiyordum ama kendime de engel olamıyordum işte.

"Belki de bilmemeliyiz Erez" dedim titrek sesimle. Bakışlarının üzerimde gezindiğini biliyordum ve bu bile kalbimi sıcacık yapıyordu. Bu sıcaklık sonunda ikimizi de yakar mıydı?

"O ne demek?" dediğinde yutkundum. Cevap vermediğimde "O ne demek Ekin?" dedi tekrar.

"Ne anladıysan o" dedim ve bedenimi kapıya doğru çevirdim. Ama adım atmama dahi izin vermedi, dirseğimi tutup beni hafifçe ittirdi ve sırtımı kapıya yasladı. Bakışlarımı hala gözlerine çeviremiyordum.

"Ekin mırıldanma ağzının içinde, ne söyleyeceksen söyle" dedi, içinde alevlenmeye hazır bir öfke vardı. Bakışlarımı dakikalar sonra gözlerini çıkardım, ama ela gözlerini bu kadar yakından görmek midemi kasılmasına sebep oluyordu ve az sonra söyleyeceklerimi yutmam için bana baskı yapıyordu ama yutamazdım.

"Belki de bilinmesi gereken hiçbir şey yoktur diyorum" dedim gözlerimi gözlerinden ayırmadan. "Bu bilinmezliği çözülmeden unutalım Erez" dedim, dikkatle beni dinledi ve elini yavaşça dirseğimden ayırdı. Öyle büyük bir boşluk hissettim ki o an kafamı duvarlara vurmak, çığlık çığlığa bağırma hissiyle dolup taştım.

Onun bir çok şey demesini beklerdim, bana kızmasını, sessiz kalmasını veya görmezden gelmesini ama dirseğimi bıraktığı parmaklarının yavaşça yanağıma çıkması beklediğim son şey bile değildi. Baş parmağıyla gözümün altını okşadı, sanki tüm korkularımı görüyor gibiydi.

"Ağzın bir şey söylüyor" dedi, parmaklarını çeneme doğru kaydırdı, küçük çenemi parmaklarının arasına alıp hafifçe sıktı. "Gözlerin başka bir şey söylüyor. Hangisini dinleyeceğim Ekin?" dediğinde bir tepki veremedim.

Gözleri çeneme kaydığında dişlerini sıktığını gördüm, çenemdeki parmaklarıda sıkılaştı. Kafasını eğmeye başladığında nefesimi tuttum, parmaklarını boynuma indirdi ve varla yok arası bir sertlikle tuttu.
Dudaklarını çenemde hissettiğimde kotumu sıktım avuç içimde. Ben öpmesini beklerken dişlerinin arasına alıp hafif sayılmayacak bir güçle ısırdı, beklemediğim hareketi tüm vücudumu titretirken fark etmeden acısıyla inledim. Boğazımdaki parmakları sıkılaşırken az önce ısırdığı yeri öptü.

Yutkundum sertçe, boğazımdaki elleri yüzünden bunu hissedebildiğini biliyordum. "Çenen çok küçük" dedi, nefesi yüzüme çarpıyordı. Hissettiklerimin başka yöne doğru kaydığını hissettiğimde boğazımı temizledim. "Öyledir" dediğimde hafifçe güldü ve geri çekildi. Dakikalardır sabit duruyordum ama nefes nefese kalmış gibiydim.

Tuvaletin kapısı çaldığında irkildim ve refleksle Erezi kendimden ayırdım. "Hocam, tuvalete mi düştünüz?" Devran'ın sesini duyduğumda sertçe nefesimi dışarı üfledim.

Erez isyankar bir tonla "Devran, bıktım senden Devran" dediğinde gözlerimi büyülttüm. Niye ses çıkarıyordun ki?

"Yine mi baklavaya şerbet hazırlıyorsun pezevenk?" dedi Devran sertçe, gözlerimi sıkıca kapattım. "Devran, Erez'e bir şey gösteriyordum, geliyoruz şimdi"

"Tuvalette mi?" dediğinde dilimin ucunu ısırdım, Erez keyifle beni izliyordu. "Sende sırıtma" dedim dişlerimin arasından. Daha çok sırıttı.

Çenemdeki ıslaklık gözlerimi kaçırmama sebep olurken arkamı dönüp kapıyı açtım ve hızla dışarı çıktım. Salona doğru ilerlerken Devran ve Erez bir şeyler konuşuyordu.

Hasan hala Beraya yazarları öğretmeye çalışıyordu, her şeyin normale döndüğünü görmek beni biraz daha rahatlatırken yanlarına oturdum. "Nasıl gidiyor?"

"Gitmiyor" dedi Hasan yorgunlukla. Bakışları bana dönünce kaşlarını havaya kaldırdı. "Çenen kızarmış" dediğinde elimi hızla çeneme atıp ovuşturdum, neyseki diş izi felan çıkmamıştı. "Kaşıdım" dedim ağzımın içinden.

"Harabat, Namık abimizin" dedi Bera, yine başa dönmüştük anlaşılan. Hasan sinirle kaşlarını çatarken "Kardeşim, sana Namık Kemal'in çok ünlü bir sözünü söyleyeyim mi?" dediğinde Bera kaşlarını kaldırıp arkadaşının yüzüne baktım.

"Harabatı ben yazmadım orospu çocuğu Bera. Ziya yazdı, demiş canım abimiz" dediğinde Bera şokla suratına baktı. Ama birkaç saniye düşündükten sonra "Ulan Hasan" dedi. "Aklımda kaldı lan cidden" dediğinde Hasan gür sesiyle kahkaha attı.

"Hocam bulduk bunun çözümünü" dediğinde bende gülümsedim. O sırada Erez ve Devran gelip koltuklara oturdular. Tüm gece Erez ile göz göze gelmemek için çırpınacağımı biliyordum.

Shipleyecek olsanız bu hikayede başka kimleri shiplerdiniz? Maksat sohbet edelim...

disiplinDonde viven las historias. Descúbrelo ahora