9- Erez Hattı

En başından başla
                                    

"Çok hoş gelmedim muallim bey" dedi fark edilir bir doğulu ağzıyla. "Kirayı geciktirdiniz" dediğinde içeriye doğru bir bakış atıp kapıyı hafifçe kapattım ve apartmana çıktım. "Kusura bakmayın" dedim mahçup bir sesle. Maaşımı daha almamıştım ve bu ay biraz çok harcama yaptığım için sıkışık durumdaydım. Kartımda yüklü bir miktar para vardı ama kullanmıyordum çünkü içindeki para babama aitti. En kötü senaryoda arabamı satacaktım sanırım.

"Kusura bakarız" dedi oğlu Salih. Benden üç yaş büyüktü babasının tekel bayisini işletiyordu, çok asabi bir adamdı. Özellikle benden hoşlanmıyordu, gavur dediğini duymuştum arkamdan bir kaç kere. İzmirli olduğum için o küçük aklında nasıl senaryolar uydurmuştu bilmiyordum.

"Parayı bir hafta içinde verin yada dairemizi boşaltın" dediğinde Muzaffer bey oğluna bir bakış atsa da karşı çıkmadı.

"Sadece iki hafta geciktirdim ne bu acele?" dediğimde sanki çok kötü bir şey söylemişim gibi Salih'in gözleri büyüdü. "Çok konuşma öğretmen" dedi, bakışları kulağımdaki küpede ve giyim tarzımda gezerken onun sıkıntısını da anlamaya başlanıştım. Sinirle bir nefes çektim içime.

O sırada kapı hafifçe açıldı ve koridora üç uzun gölge belirdi. Omuzumda bir el hissederken Devran "Bir sorun mu var? Geciktin" dediğinde önümdeki ikilinin bakışları arkamdaki iri bedenlere döndü.

Muzaffer Bey "Bir de arkadaşların mı kalıyor evimde? Öğrenci evine çevirdiniz iyice" dediğinde sinirle dişlerimi sıktım. "Size mi soracağım kimi ağırlayıp ağırlamayacağımı Muzaffer Bey" dediğim sırada Salih bir iki adım attı üzerime doğru, aynı anda Bera ve Hasan da üzerine doğru yürürken Devran arkamda durup sıkıca omuzlarımı tutmuştu.

"Kardeş, sizlik bu durum yok" dedi Salih ama Bera sanki konuşmasına bile tahammülü yok gibi "Yaylana yaylana konuşma yarrak" dediğinde Salih'in babası bir sıkıntı çıkacağını anlamış gibi oğlunun kolunu tuttu.

Muzaffer Bey çatık kaşlarla "Muallim Bey, hiç hoşlanmadım misafirlerinizden" dedi. Ayıplar bir ton vardı sesinde.

Hasan yarım ağız gülerek "Sen de çok tatlı değilsin şimdi dayı" dedi. Salih bu sefer sinirle Hasan'ın yakasını tuttuğunda gözlerimi büyüttüm. Ama Hasan çevik bir hareketle adamın kolunu tutup ters çevirdi ve sırtına dayayıp ittirdiğinde merdivenlere doğru savruldu ve hızla trabzanlara tuttundu.

Babası korkuyla "Salih!" diye bağırdığı sırada Hasan'a uyarı dolu bir bakış attım.

Ama Salih hızla sendelediği yerden doğrulup Hasan'ın üzerine doğru yürürken "Manyak mısın lan sen?" diye bağırdı. Bera beni de arkaya doğru ittirip arkadaşının üzerine doğru yürüyen adamı sertçe koruma içgüdüsü ile ittirirken "Lan manyağım!" diye bağırdı.

Devran omuzlarımdan tutup oluşacak bir karmaşaya önlem olarak beni içeri doğru çekmeye çalışsa da "Hasan, Bera! Yeter" diye bağırdım. O sırada merdivenlerin başında ellerinde poşetlerle Uygar ve Erez'i gördüm.

Erez'in gözleri beni bulurken "Ne oluyor burada?" dedi ve temkinli adımlarla yanımıza doğru yürüdü. "Bir şey yok, hepiniz içeri geçer misiniz?" dediğim sırada Salih büyük bir sinirle bana bakıyordu. Kazık çakmıştım sanki orospu çocuğuna.

"Ekin" dedi Erez, bakışları Salih'in üzerindeydi. "Ne oluyor?" dedi tekrar. Derin bir nefes aldım ve Erez'in kolunu tuttum. Bakışlarını zar zor bana çevirdi.

"İçeri geç, ikiletme beni" dedim sinirle. Kaşları çatıldı. "İkiletirsem ne olacak?" dediğinde bakışlarımı Uygara çevirdim şu an en aklı başında olan o gibiydi. Ne demek istediğimi anlamış gibi Erez'in omuzunu sıktı hafifçe.

disiplinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin