XXII - Yitirilmiş Savaşın Külleri

Start from the beginning
                                    

Söyleyip söylememe konusunda içimde gitgel yaşadığım yaklaşık bir dakikalık süre boyunca Aslan çimenlere bakan gözlerimi gözleriyle yakaladı. Kaşlarını kaldırıp söyleyeceğimi düşünen gözleriyle yüzümü irdelerken en sonunda kendimi tutamadım ve birisine söylememi gerektiren o hisse kapıldım.
''Poyraz Alahan ve amcam limana mal sevk ediyorlar.'' dedim sabırsızlıkla. Kanımda hala o gördüklerimin acısı işlemiş , heyecanı , durgunluğu , öfkeyi bir arada deli gibi hissetmiştim. O an düşünmeye fırsat bulamamıştım ancak şimdi kafama takılan sorular beni uyutmayacak,bunaltacak gibi duruyordu.

Aslan şaşırmamış gibi durduğunda karanlığın kapladığı , ağaçların arkasında kaldığı bu ıssız yerde ona baktım.''Biliyor muydun?'' diye sordum düşüncelerini anlamak amacıyla.

Aslan kollarını göğsünde bağladı ve arkasını dönerek buradan yürümeye başladı. Gece olmadan esen ılıklık kendini soğuk , vücuda ısırıklar bırakan rüzgara bırakmıştı kendini. Aslan da galiba ısınmak için yürümeye karar vermişti. Önümde adımlarını atarken koşarak ona yetiştim. Ayağımın altındaki dal parçaları ses çıkarıyordu.

''Baskın olacağını bilmiyordum ama zamanında böyle haberlerle anılmışlardı. O kadar gazetelerde röportaj vermişlerdi.Yalanlamalarına ben inanmamıştım tabi o ayrı.'' dediğinde ellerim kurumaya başlamıştı. Bedenimde buz etkisi bırakan rüzgar aynı zamanda zihnimi de dondurmuştu sanki.

''Ama amcamla değildi değil mi o önceki haberler ? Yani ortaklıkları boyunca bu işi mi yapıyorlardı ?'' diye sormaktan çekinmedim. Merak ettiğim şey de buydu. Amcam Poyraz Alahanla ortaklık yaptıysa eğer , bu Emre'nin ölümünden önce mi olmuştu , sonra mı ?

''O zaman o haber kiminle ortaklığını söylüyordu hatırlayamadım ama bence bu konuyu masaya yatırman gerekiyor. Eğer bu baskın gerçekleştiyse ki ben yetişemedim galiba sen görmüşsündür. İşte o zaman...'' Bir süre duraksadığında  kaşlarımı kaldırıp sordum.

''İşte o zaman ne ?''
''Amcan da onlarla yanacak.'' dedi. Aslan arabasına doğru ilerlerken başka hiçbir şey söyleyemedim. Olayın arkasında ne dönüyordu , amcamı onlara bağlayan şey neydi deli gibi merak ediyordum ama bir yanım bu karanlığa, bu pençelere kapıldıkça asıl yananın ben olacağımı haykırıp duruyordu zihnime.

Bazen gerçekten ne yapacağımı bilmiyordum. Hani bebekken ilk adımlarını atmaya çalışır , bir yere tutuna tutuna ilerlersiniz ya , ben o tutunacak yer neresi bilmiyordum. Elim kolum havada , sadece yürüyordum ama bu yürüyüşün sonu ya da başı belli değildi.

Gerçekten de fark ediyordum ki tutunacak bir dalım kalmamış kadar olmuştu.

''Saat bir buçuk.'' dedi Aslan gökyüzüne ve havaya aldırış etmeden. Sanki gündüz vaktiydi. Enerjisini böyle bilince şaşırdım.

''Hemen eve mi gideceksin?'' diye sorduğunda ilerideki arabamın yanına gelmiş , kapısını açmak üzereydim. Azıcık bir süre düşündüm. Eve gitsem evde şimdi Sinem Hanım'dan başkası zaten yoktur. Diğerleri de bugün evde olmayacaktı. Hem uyuyamayacağımı da biliyordum. Bu yüzden iki saniyelik karar verme aşamasında ''Neden sordun?'' diyebildim.

''Hadi gel seni bir yere götüreyim.'' Karşı çıkmak için dudaklarımı araladığım sırada ''Merak etme külkedisi saat üçe kadar seni eve geri götürmüş olurum.'' dediğinde güldüm. Arabama baktım. Arabanın ne olacağına dair gözlerimle işaret ederken ''Merak etme aldırtırım yarın.'' dedi.

Hemen iki adım ilerisindeki arabasının kaputuna yaslanmış , beni bekliyordu. ''Haydi atla.'' dediğinde ilerledim ve araba anahtarımı cebime koyup Aslan'ın centilmence açtığı araba kapısından içeriye geçip koltuğa oturdum. O da sürücü koltuğuna yerleşince direk kontağı çevirdi ve arabayı çalıştırdı. Araba gaza bastığında hızla buradan ayrılırken etraftaki yaprakların hışırtısı ve rüzgarın uğultusu cama vururken duyuluyordu.

KARA GÜZ Where stories live. Discover now