Hiç kimse

991 83 32
                                    

Burak


"Baba!"

Onu aylar sonra karşımda görmenin hissettirdiklerini anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır. Elimi ayağımı nereye sığdıracağımı bilemeden, buz kesmiş bir şekilde dikildim karşısında. Buket Hanım onu kolundan tutup çekiştirmeye çalışırken, o anlamsız bir öfkeyle bakıyordu suratıma. Sanki çok fena bir şey yapmışım gibi.

Burada ne aradığını, hangi yüzle karşıma çıktığımı falan çığlık atan iç sesim, bir türlü güç bulup da yükselemiyordu gırtlağımdan. Öylece dona kalmış bir şekilde dikildim. Titreyen ellerime bile komut veremiyorken kelimelerime güvenmem imkansızdı.

Nefret ettiğim adam, hayatımı alt üst eden, annemin katili utanmadan karşımda dikiliyordu. Evet o işte belki yalnız değildi ama insanın en güvendiğinden gelince darbe daha yıkıcı oluyordu sanırım. Mecburi kaldığımız bir kaç görüşme- karşılaşma yapmıştık elbet. Ama durduk yere çalıştığım yere kadar gelmesi... Hem de halama bile haber vermeden? Aklım karma karışık olmuştu, beni suyun altına tekrardan atmıştı ve ben güdüsel olarak nefes almayı bile başaramıyordum sanki.

Tüm o anılar, yapa yalnız geçirdiğim ve hayatımdan vaz geçmenin kıyısında dolaştığım tüm o günler tekrardan hücum etti aklıma. Ve ona o şekilde bakması gereken benken, kendimi bir türlü toparlayamıyor, üstüne üstlük onun bakışları altında eziliyordum.

"Buket bırak" deyip hiddetli bir şekilde kolunu silkeledi. İçeride olan tek tük müşterilerin de dikkatini çekmiş olacak ki herkes bizi izliyordu. Herkes.

Belki bu farkındalıkla biraz kendime geldim. İnsanların bakışlarını üzerimde hissettiğim anda.

Çünkü o da izliyordu. Tüm sırlarımın çırıl çıplak bir şekilde önüne serilmesine şahit olmuşum gibi kasıldı midem. Kusma hissimi bastırmak için zorla yutkundum. Gözlerimiz birbirimize kenetlendiğinde ilk önce dudaklarını araladı. Ben ağzından çıkacak alay dolu bir kelime, canımı daha yakacak bir cümle beklerken bileğimden tuttu.

Gözlerim bileğime sarılan parmaklarına kenetleyip beni arka tarafa sürüklemesine izin verdim. Eşyaları koyduğu sandalyenin üzerindeki çantaları kaldırdı. Sonra omuzlarımdan tutarak beni uysal bir şekilde oraya oturttu. Ben ise o tüm bunları yaparken hala az önce elini çektiği bileğime bakıyordum. Değdiği yer o elini çektikten sonra bile yanmaya devam ediyordu. İçeriden gelen babamın bağırışları anlamını iyice yitirmişti. Korkuyla kapıya doğru çevirdğimde gözlerimi onun bana bir şey dediğini ve kapıdan çıktığını gördüm.

Babamın oraya gelip her şeyi yüzüme vurmasından daha çok, onun öğrenmesinden korkuyordum galiba. Ama onun öğrenmesi neden bu kadar kötüydü, bilmiyorum. Yalnızca bununla benim yüzleştiğim gibi yüzleşmesini istemedim. O gece onun fotoğraflarını çekip ailesine gönderdikten sonra bile, belki bütün bunlardan çok önce bile, onun o olduğunu anladığım anda bile neyi yapabileceğimi neyi yapamayacağımı biliyordum. Bildiğimi düşünüyordum.

İntikam beni hayatta tutan en kuvvetli duygu olup, tüm benliğimi yakarken bile benim kadar yanmasını istemedim. Çünkü belki de benim kadar yanarsa, kavrulup kül olacağını biliyordum. Belki de... Diğer ihtimalle asla yüzleşmeyeceğime kendime defalarca söz vermiştim.

"İyi misin Burak?"

kafamı kaldırdığımda dizlerinin üzerine çömelmiş Buket hanım üzgün bir ifadeyle suratımı izliyordu. Sessizce kafamı salladım. Çok iyiydim. Hem de çok.

"İstersen çık bugünlük. Zaten çok ihtiyaç kalmadı. Dinlen biraz canım" dedi. Sesine vuran acıma tınısından nefret etsem de yine onaylayarak başımı salladım. Orada durmak istemiyordum. Yavaşça ayağa kalkıp üzerimdeki önlüğü çıkartırken, kıyafetlerimin bir bölümünü çantanın içine tıkarken, montumu giyerken falan onun kapının kenarına yaslanmış bir şekilde gözlerini yere diktiğini de son anda fark ettim.

NefretWhere stories live. Discover now