Başlangıç

3.8K 187 64
                                    

"Laaan" okuduğum kitabı elimden hızla çekip alan Cenk'in suratına baktım sinirle. Aslında densiz hareketlerine çoktan alışmış olmam gerekirdi.

"Lan Can, basket maçı diyorum, kızlar diyorum. Mal gibi tüm öğle molasını  kitapla mı geçireceksin?"

"Ver şu kitabı"

"Oğlum maç diyorum, bekliyor çocuklar" derken kitabı omzundaki çantaya atmıştı bile şerefsiz. Ben de bıkkınca omuzlarımı düşürüp ayaklandım. Lise son sınıfta hatta son dönemde olmanın en bok yanı hala ergenliğin ortasındaki Cenk gibi mallarla uğraşmaktı. Cenk ve türevi olan Baran, Ali, Serdar hep en yakın arkadaşlarımdı. Aralarında mallık sıralaması yapsam Cenk olimpiyat şampiyonu sayılırdı. Arkadaşlık piramidinde en üstte olması da sanırım benim hatamdı.

Galiba bu durum da bana mallık sıralamasında hatırı sayılır bir kaç puan kazandırıyordu. Sonuçta ana baba değil ya arkadaş bu. Hür irade ile oluyordu. Hür irademi sikeyim diye tısladım sessizce. Sonra da ayı Cenk'in kafam kadar olan kolunun omzumu çökertmesine ses çıkarmadan beni bahçeye sürüklemesine izin verdim hayvanın.


"Hadi hadi beyler, karı gibi salınmayın, Lan oğlum tut şu Baran'ı" diye bağırdı diğer köşeden Cenk. Kendisi hem aramızdaki en kötü oyuncuydu ve bu otomatik olarak ona antrenör ünvanı kazandırmış gibi bize bir de koçluk yapıyordu hayvan oğlu hayvan.

Basamaklarda oturan kızlara ara ara bakış atmaktan altı pas kaçıran sanki kendi değilmiş gibi maç bitimindeki galibiyetimizi kutlamamız gerektiğini söylediğinde Baran kızların yanına gitmiş, akşam için buluşma planımızı yapıyordu it. Aslında çok ağzı bozuk biri değilimdir normalde. Ama bu bahsettiğim saygıdeğer beyfendiler içimdeki küfürbazı hiç zorluk çekmeden körüklüyordu, artık bu kadarını da hoşgörün lütfen.

Sikik öğrenci hayatımda aslında her şey yolunda sayılırdı. Henüz ciddi bir ilişkim olmadığı için milletin taşşak konusu olmamın dışında derslerim fena değildi. Üniversite sınavı için kendimi hazır hissediyordum. Basket takımından kendi isteğimle ayrılmıştım ama yine de bazen maçlara hala sürüklendiğim zamanlar oluyordu. Cenk iyiydi. En yakın arkadaşım hani. Ayı Cenk derler okulda ona. Ben ise çok keyifli anlarımda Cengo diye çağırırım gül yabaniyi. Baran aramızdaki en çapkın olanımız. Aslında öyle dediğime bakmayın, kızların ona 2 haftanın üzerinde dayandığına daha kimse şahit olmadı.

"Kızlar tamam, fenerdeyiz akşam"

"Lan fenerdeyiz ne demek, köprü altı çocukları gibi, ne konuştunuz?"

"Abi kızlar tamam diyorum işte. Ebruyla Ayça kesin gelecekler. Oralet içeceğiz, hazır ol" dedi otuz iki dişiyle. Oralet orangutan dilinde öpüşmek demekti. Baran ve Cenk arasındaki muhabbetten yılmış olan Ali'ye çevirdim kafamı. Bu ne iş der gibi bana bakıp omuzlarını düşürdü. O da içten içe benim gibi bunlarla dalga geçiyordu ama sessiz bir tipti Ali. Ayrıca içimizdeki en çalışkan öğrenci. İçimizdeki dediğim okul birincisi, biz yakınından geçmeyiz.

"Gidecek misin?"

"O ne biçim soru lan, Ayça sırf Ali geliyor diye gelmeyi kabul etti, sikerim belanızı. Ali geliyorsun oğlum, bakma bu piçe"

Burnunun üzerindeki gözlükleri düzeltip bıkkınlıkla kalktı oturduğu basamaktan Ali.

"Oğlum bak kime diyorum. Abi baksana. Ali bebeğim" yavşak Baran'ın bu haline gülmemek mümkün değildi tabii. Ali ise omzunun üzerinden elini kaldırıp, akşama görüşürüz dedi okul kapısından içeri girerken.

"Kanka, bu Ali'nin bazen ağzını kırasım geliyor"

"Denediğini görmek isterdim" diye sırıttım yüzüne. Evet Ali okul birincisi ve bir nevi inek mertebesinde ama aynı zamanda siyah kuşak karateci. Yani Serdar'ın minnak olmadığı doğru olsa da, Ali'nin ağzını kırma ihtimali, 500T'de iş çıkışında boş koltuk bulmakla eş değer, siz düşünün.

NefretWhere stories live. Discover now