Çıkış bileti

1K 104 25
                                    

Zehra teyze, elinde bir tepsi sıcacık kıymalı börekle salondaki masaya geldiğinde ben oturduğum sandalyede mal gibi duruyordum.

"Can oğlum, acıktın mı?" zorla gülümsemeye çalıştım. Beraber boka batacağız derken ne demek istemişti hiçbir fikrim yoktu. Ne yalan söyleyeyim. Vereceği cevaptan da korkuyordum. Bu çocuk beynimi allak bullak etmişti ve plaketi hak ediyordu. Karnımın guruldama sesiyle Zehra teyzeye gülümsedim.

"Hem de kurt gibi Zehra teyzem" tombik kadın, keyifle tepsiyi masanın ortasına bıraktı.

"Burak ayranları getir" ağzımın suyu akmak üzereydi. Burnuma dolan koku bir süreliğine de olsa kafamdaki bulanıklığı dağıtmıştı. Nolursa olsun ilk önce karnını doyuracaksın zaten. Aç karnına girdiği her savaşa bir sıfır mağlup başlıyordu insan.

Az sonra Burak elinde ayran şişesi ve üst üste dizdiği bardaklarla yanıma geldi oturdu.

"Şu bardakları doldur bakalım" dedi keyifle. Adamın yüzünde güller açması için, keyfinin gelmesi için demek ki parmaklarının herhangi bir yerime girmesi şarttı. Kendi düşüncemle yüzüm kızarırken önümdeki böreğe uzandım. Hülyalı beynim sıcaklığı algıladığında üfleyerek  yanan elimi salladığımda ise yanımdaki kıkırdıyordu. Kıkırdıyordu resmen Burak. Dünya ne tuhaf bir yer diye düşündüm.

"Salaksın sen derken gerçekten bu kadar salak olacağını düşünmemiştim" dedi keyifle.

"Uğraşma çocukla Burak. Can sen de az dikkat et oğlum. Yeni çıktılar fırından"

Biz de az önce çıkmıştık fırından. Aslında oradan bilmem gerekirdi. Hala bedenimin sıcaklığı inmemişti ki bunu böreklerden bekleyeyim.

Soğuk ayran bardağına sardığım parmaklarımı rahatlatmaya çalıştım. Bu sırada önüme düşen peçeteye sarılmış bir adet börek ile göz göze geldiğimde ise kalbim ritim arttırmış, yüzüm kızarmıştı.

Beni resmen elleriyle besleyecekti sevdiğim.

Kendi düşüncelerim kulağıma çaldığında yine salaklığıma kızarak, oflayarak çektim elindeki böreği. Sanırım bu hareketime şaşırdığı için yüzüme doğru eğilip, kaşlarını kaldırdı.

"Noldu?"

Cevap vermeden börekten koca bir lokma ısırdım. Silktiğim omuzlarımın ona mesajı vereceğini umarak.

Kulağıma doğru eğildiğinde, Zehra teyze tekrar mutfağa doğru gitmişti.

"Canın mı acıyor?" gözlerini gören herkes samimi olduğuna inanırdı. Ama ben içimden tekrar tekrar bu sefer inanma bu orospu çocuğuna Can diye sayıklıyordum. Hani karar vermiştim ya. Burak'a versem de vermesem de yine  de onun gibi bok davranacaktım. Yani bu işte verme fiili  sabit görünse de ufacık da olsa gururu tuzla biber yapacaktım. Başka türlü tadı çıkmayacaktı bu işin belli. Kendi saçma düşüncelerime gülerken göz göze geldik.

Manyak olduğumu düşünmüş olacak ki, kafasını sallayarak bir dilim börek de kendine aldı. Yan gözle beni izlerken, bir şeyi çözmeye çalışıyordu sanki.

Şimdi de sen düşün Burak bey, dedim içimden. Ağzına öyle değil böyle sıçılır. Sen o böreğin tadına bir kere baktıktan sonra onsuz nasıl yapacaksın onu düşün. Böreğin sana bok gibi davrandığını düşün... falan gibi saçmalıyordu düşüncelerim.

Birbirimize bakıp gülümsedik. İkimizin aklından büyük ihtimal tamamen farklı saçmalıklar geçiyordu. Ama börekten mi, Zehranın samimi hallerinden mi, yoksa az önce  yaşadıklarımdan mı bilmem ama kendimi daha bir iyi, daha bir kuvvetli hissediyordum.

NefretWhere stories live. Discover now