Manyak aşık

1.1K 92 17
                                    

Antrenmansız çıkınca sahaya, eline vermiyorlardı tabii.

Basket topunu.

Oradan oraya mal gibi savrulup, nefessiz kaldığımda, Cenk ve Baran'ın hiçbir literatürde bulunamayacak küfürlerini hazmettiğimde falan, ciğerimi de o potaya bırakıp, kendimi öyle attım saha kenarına. Zeyno elindeki buz gibi suyu bana uzatıp, sanki aksini iddia etmişim gibi, sik gibi oynadığımı o gün içinde ellinci kere yüzüme vurduğunda, suyu kafama dikmekle yetindim.

Antrenman mıydı sorun yoksa zaten artık kuş kadar bile kalmamış beynimin, onun yüzüyle işgal edilmesinden miydi bilmiyorum ama rezalet bir oyun çıkarmıştım.

Baran kulaklarından çıkan dumanla üzerime doğru yürürken, Ali yanıma geldi.

"İşaretler belli"

Anlamadan kaldırdım kafamı, bana bakmadan yanıma oturdu.

"Atılan pasların neredeyse hiçbirini yakalayamadın." tuhaf bir şekilde gülümseyince ben de aynı şekilde karşılık verdim. Ama olayı nereye bağlayacağıyla ilgili en ufak fikrim yoktu bu arada.

"Körlük"

Hala anlamadan suratına bakıyordum. Bu arada Baran gelmiş karşımda ebemi nasıl sikeceğini fısıldarken, bir yandan da sahanın diğer tarafındaki Gülseren'e bakıp el sallıyordu.

"Ulan mürüvvetimle oynadın resmen, ebenin-" elimi kaldırarak cümleyi tamamlamasına izin vermedim.

"Kalbimi incitiyorsun" dedim. Bön bön suratıma baktı.

"Ne incitmesi lan?"

"Şu minik kalbim" dedim pişkin pişkin. Yüzünü buruşturup diğer tarafıma oturdu.

"Senin de, minik kalbinin de, bu sikik espiri anlayaşının da ben ta-" bir anda hızla ayağa kalkınca, o cümleyi tamamlamadığı için neredeyse bir boşluğa düştüm. Bize doğru yaklaşan Gülseren, omzunun üstündeki saçları geri ittiğinde, bizimki ensesini kaşımaya başlamıştı.

Ali'ye doğru yaklaşıp, bir insanın bu seviye mallığına olan hayretlerimi paylaşacaktım ki, onun da ilgiyle beni izlediğini fark ettim. Bu Ali bir şey diyordu ya?

"Biri suratına suratına küfretse bile yüzünde hep aynı gülümseme" adam bana kesin kötü bir şey diyordu ama ben hala ona bakarken gülümsüyordum. Yanaklarımı işaret ve baş parmağım arasında sıkıştırıp, şu sırıtışı yüzümden silmeye çalıştım ama olmadı.

"Mutlak bir salaklık" elini terli saçlarımın arasına atıp karıştırdı. Sonra da omzuyla, omzuma doğru hafifçe toslayıp gözlerimin içine baktı.

"Sen mi söylemek istersin, ben mi soruyim?" bu sefer alık alık bakıyordum suratına ve sabahtan beri, hatta tüm pas kaçırmalarımda bile suratımdan silemediğim o sırıtış cidden yok olmuştu.

"Lan Türkçe konuşsana, bu ne felsefik felsefik" Ali gülerek önüne döndü.

"Bizim çocuk büyüde de aşık mı oldu?" diye sorduğunda, kalbimin sik gibi alert bir şekilde dikildiğini, karnımın bok gibi kasıldığını, ellerimin konacak yer bulamadığı için saçlarımın arasından, omzumdaki havluya, oradan yandaki boş su şişesine böyle acemice nasıl koşturduğunu bilmek istemezsiniz. Ve ben bu minik panik atağımı yaşarken, canım arkadaşımın beni nasıl keyifle izlediğinden hiç bahsetmeyeceğim. Eğer iki saniye sonra, iki dakika önce bana hayvanlar gibi küfreden Baran Gülseren'le birlikte yanımıza gelip, artık gidebileceğimizi söylemeseydi, sanırım tüm dillerdeki kendimi ifade biçimini kaybetmiş bir şekilde orada, bir karadeliğin beni bulmasını bekleyecektim.





NefretWhere stories live. Discover now