Baba

1K 92 19
                                    

Bir şeyler değişecek.

Öyle bir değişecek ki. Devran elbet tersine dönecek.

Diye düşündüm.

Okul bahçe kapısının önünde yanımda Ali ile dikilirken, adımlarım gerisin geri gidiyordu adeta. Cehennem çukurunda onunla yüzleşmenin düşüncesi bile midemde kasılmalara neden oluyordu.

Omzumu sıktı hafifçe.

"İyi misin?"

Hayır, bok gibiydim.

"İyiyim" başımla onayladım.

"Kafeye gelecek yani akşam?"

"Evet" bana için için kızıyordu biliyorum ama yaptıklarımdan artık tek başıma sorumlu tutulamazdım değil mi? Benimle beraber kimi nereye sürüklediğim umurumda bile değildi. Yalnızca şu sikik iç sıkıntısından, başımdaki sonu gelmeyen zonklamadan, kalbimdeki sikik sıkışmadan kurtulmam için ne yapmam gerekiyorsa işte. Ne yapmam gerekiyorsa yapacaktım. İyi kötü. Hata doğru. Yanlış. Günah falan artık sikimde bile değildi.

Hayatım nereden nereye gelmişti. Saçma sapan gerçekliğin içine ne ara çekilmiştim bilmiyorum. Halbuki dönemin başında tek derdim artık bu şehirden bir an önce kurtulmak, hayattaki en büyük dayanağım annem, en büyük sorunum ise babamdı. Ve asla kimseye aşık olmayacaktım. Düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordum. Milletle dalga geçtiğim, duygularını küçümsediğim ufak dünyam alt üst olmuştu. Ve ben bunu hak etmek için ne yapmıştım? Herifin tekinin altına yatmıştım.

O koridor karşılaşmasından sonra onu görmemiştim. Belki o da bundan kaçınıyordu. Suratıma bakmaktan utandığını sanmıyorum. Ama başına bela istemiyordu. Bunları neden düşünüyordum ki?

Ağır adımlarla okul kapısından içeri girdik. Sınıf kapısına kadar tekleyen nefesim ve artan kasılmalarla yürüdüm. Ağzına sıçtığımın kalp krizini aşabilirsem eğer sırama kadar yürüyebilirdim.

Kapıdan içeri ilk adımı Ali'nin tam arkasından attığımda nefesimi tuttum. Çarptığım bedenle az geriye doğru sendeleyip kafamı kaldırdığımda Burcu'nun sırıtan sikik suratıyla karşılaşmayı beklemiyordum. Yaşananları bilme ihtimaline karşı nabzım öyle bir yükselmişti ki, yüzümün kıpkırmızı kesildiğini hissediyordum. Ensemdeki karıncalanma ve o korkunun verdiği kasılma ile ellerim titredi.

"Naber Can?" gevşek gevşek suratıma bakıyordu. Bense şeklimi hızlı bir şekilde toplayıp omuzlarımı dikleştirdim.

"Siktir git Burcu. Nasıl?"

Suratını asarmış gibi dudaklarını büktü. Elini göğsünün üzerine koydu.

"Kalbimi kırıyorsun"

Gün belli ki düşündüğümden daha boktan geçecekti.

Elimle omzundan hafifçe yana doğru ittirip, arkasından kendi sırama doğru yürüdüm. Belki de ihtiyacım olan şey bu sinirdi çünkü onun sırasında oturmuş, Aylin'le sırıtarak konuşurken bana baktığını hissetmeme rağmen tek istediğim şey omzumdaki çantayla suratını dağıtmaktı.

"Günaydın Can"

Aylin'in ince sesi kulaklarımı tırmaladı. Selamını almadan gözlerimi Burak'a diktim. Arkasına keyifle yaslanmış bana bakıyordu.

Nefessiz kalan ciğerlerim ağrımaya başladığında dudaklarımı araladım. Uzun bir oflama nefes şeklinde dışarı vurduğunda yumruklarımı sıktım. Anlık göz kararmasının ne demek olduğunu hayatımda ilk defa tecrübe ederken sıkılı yumruğum hissettiğim dokunuşla gözlerimi onun o alaycı bakışlarından kaydırıp diğer tarafımdaki Zeyno'ya baktım.

NefretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin