9|Yeni Yaş

135 33 0
                                    

Kahve kokusu burnuma kadar gelirken, etrafa bakındım bir süre. Beni getirdiği kafe güzel ve sakin bir yerdi. Bordo duvarlar ve kahve tonlarında koltuk ve masalar ile güzel bir mekana dönüşmüştü. Biz etrafa bakınırken elinde bir not defteri ile genç, kumral bir garson geldi.

"Hoşgeldiniz efendim. Ne alırdınız?"

"Bütün tatlı menüsünü." Dedim. Bu dediğimle başını kaldırdı. Şaşkın bakışlarla bana baktı.

"Sen o kadar şeyi yiyebilirmisin?" Ben de kendimden beklemiyorum. Ama seni akşama kadar burda tutmanın tek yolu bu.

"Hesabı sana kitlememden mi korkuyorsun?" Güldü. Gözlerini devirdi. Ve etrafına bakınmaya devam etti. Ben ise gözümü ondan ayırmadım sanki onu ezberlemeye çalışıyormuş gibi.

Santim santim her bir noktasını incelerken yavaş yavaş tabaklar gelmeye başlamıştı. Önüme birçok çeşit diziliyordu. Ve ben bunların bir çoğunu yiyemeyeceğimi adım gibi biliyorum. "Bir gözün korktu sanki." Dedi sırıtarak. Yüzümle her şeyi bu denli yansıtmamam gerek. Aksi takdirde her şey ortaya çıkacak.

"EKİM BEYİN DOĞUM GÜNÜ" Grubundan mesaj var.

CEM: Nasıl gidiyor?

"Kafeye geldik. Bütün menüyü sipariş ettik. Oyalamaya çalışıyorum. Ama aklı Yağmur'da."

CEM: Nasıl da hissetmiş.

"Ne yaptınız çocuğa!?"

BURAK: Abartma Cem. Merak etme Melek sadece biraz huysuz sen onu oyalamaya bak.

"Tamam. Dikkatli olun"

Telefonu kapattım. Ve önümdeki tabaklara göz gezdirdim. Ve büyük bir dilim pastayı önüme aldım. Bir yandan yerken bir yandan da tam yanımızdaki sokaktaki insanlara baktım. Kalabalık arasında herkes kendi derdinde, işinde, gücünde.

"Hep böylemidir İstanbul?" Dedim Ekim'e dönerek. Pencereye baktı. İç çekti.

Dudağının kenarını büktü. "Bilmem."

Neydi bu şimdi. Konuşmak istemediğini bana söylemek varken böyle çetrefilli oyunlara gerek varmı? Bu şehirde doğup büyüyüp, nasıl bilmezdi. Cevap vermedim. Madem o konuşmak istemiyordu bende istemiyordum. O Ekim Balcı ise bende Melek Demirel'dim. Ne farkımız vardı. Bende susup konuşmaya bilirdim. Ama konuştu mırıldanarak.

"Bu şehirde yaşadığımın pek farkında değilim galiba." Ahh gerizekalı Melek. Bu şehirde yaşayıp farkında olamamak elde değil. Karışık ve hareketli bir yaşam alanında sürüklenir insan. "Güzel ve tarihi mekanlarının çok olduğunu duydum. Onları gezip görmüşsündür... gördün değilmi? Çocukken gitmişsindir."

Güldü, başını eğdi gülerken. Ve iki yana salladı. Bunu yaparken acı gözlerinin en derinine gömülmüştü. Yüzünde alay vardı. Saklamaya çalıştığı acının alayı. "Gittim."

Böyle bir cevap beklemiyordum. Benim öyle şeylerle işim olmaz falan demesini beklerdim. Çünkü bahsettiğimiz kişi Ekim Balcı. Ardından masaya yaklaştı. Pencereye döndürdü yüzünü. "Ondan kaçarken gittim, Galata kulesine..."

Yutkundum. Elimdeki çatalı bıraktım. Kollarımı masaya yasladım dik pozisyonda durdum. Gözlerini bana çevirip devam etti.

"Sen hiç ölümden kaçtın mı? Ölmemek için dev bir kuleye sığındınmı?" tekrar yutkundum.

ÖLÜM KOŞUCULARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin