8| Sokakların Çocukları

147 36 1
                                    

Pes etmemek sabır işidir. Ve ben dünden sonra o sabrı kendimde bulamaz oldum. Daha doğrusu aramadım. Dün gece nereye gittiğini, nerede kaldığını bile bilmiyordum. İyimi onu da bilmiyordum. Ve bunu düşünmekten çok yorulmuştum. Beni yanlış anlamıştı. Batı'yı o kafeye çağıran ben değildim. İkisi arasında soğuk rüzgarlar eserken bir fırtına başlatan ben olamazdım elbette. 

Ekim, çabuk parlıyordu. Öfkeliydi insanlara; güvenemiyordu. Sanki tüm dünyaya karşı o tekti. Kimse iyi biri olamazdı onun için. Herkes ve her şey öfkelenmesi için yeterliydi. Yaşadıklarını ne kadar ağır olsa da, şu an yaşadığı iyi bir hayattı. Ancak bu hayat bile ona güvenebilmeyi öğretmemişti. İşte bu yüzden belki de yaralar geçse de izleri kalırdı.

Yorgun bir nefes verirken Burak kucağın da Yağmur ile içeri girdi. Sessizce ve dikkatlice koltuğun üstün de ki pusetine koydu. Sonra da yanına oturup sarkan elini yavaşça kucağına koydu. Anında parmakları Burak'ın işaret parmağını kavradığın da sıcak bir gülümseme ifademe bulaştı. Tüm kötü düşüncelerim Yağmur'un bu hali ile hiçlendi.

Burak da gülümserken yorgun gözlerime döndü. "Sen iyi misin?" diye sordu. Bu soruyu bekliyormuş gibi yüzüm de ki gülümseme terk etti yüzümü. Gözlerim dolarken başımı eğdim.

"Boşlukta süzülüyorum sanırım" diye, fısıldadım. Duymuş muydu bilmiyorum ama bu cümle Ekim'in acımasız sözlerini bir kez daha  kulağımda çınlatmıştı. "Sözler kurşun gibidir ancak öldürmez" diye devam ettiğim de, dikkatle beni dinlemeye başladı. "Yok eder, acıtır, hissizleştirir, kırar, parçalar ama öldürmez. Öldürmesini istersin ama sana bu iyiliği yapmaz"

Gözleri kısılırken arkasına yaslandı. "En çok da o kurşunlar tarafında yaralananların sözleri ağır olur" ne çektiyse insanlara da çektirirdi. Narsist Ekim'in psikolojik rahatsızlığının tıp da ki adı neydi sahi?

Söylememişlerdi.

"Çok acımasızca"

Gülümsedi "Öyledir" bahsettiği kişiyi ikimizde biliyorduk. "Ama alışıyorsun onun bu sert hallerine. Buzdan duvarlarının ardında lavlar kaynar. İnandırıcı gelmiyor biliyorum."

Nefes verirken başımı iki yana salladım. "Beni bunu inandıramazsın." başımı iki yana salladım tekrar. O? Lav kadar sıcak? Komik bir şaka olabilirdi sadece. Bende öyle yaptım, sinir bozukluğu ile güldüm. "Bana..." gülmemi durduramadan devam ettim. Sinirlerim fazlası ile bozuktu. Gözlerim dolarken sözleri tekrar çınladı kulağım da. "... Neler söylediğini bilmiyorsun" tekrar ciddileştiğim de, dişlerimin arasında "Beni herkes olmakla suçladı!"

"O zaman bunu ona göster." nerde olduğunu bilmezken bunu yapmam imkansızdı. "Ona haksız olduğunu söyle. Burada kendini yemektense, git ve konuş onunla."

"O bunu hak ediyor mu?" diye sordum. Beni suçlayıp hak edebilir miydi?

"Sen hak ediyorsun bundan önemlisi var mı? Geceden beri düşünmene, uykusuz kalmana sebep oldu" bakışları Yağmur da gezindiğin de gülümsedi. "Hem, ben, ilk defa Ekim'i gülerken gördüm. Ne onu sahiplenen ailesine, ne de basit bir espiriye bu kadar içten gülerken görmedim."

"Bana güvenmiyor!" kollarımı önümde bağladığım da, güldü. "Komik değil Burak! Her seferinde kurcalaması, en ufak bir şey de çekip gitmesi olacak şey mi!?"

"Özür dilerim" dedi eliyle ağzını kapatarak. "Küçük yaşta annesini gözleri önünde kaybeden, yurt öğretmeninin ölmedi gelir diye uyuttuğu çocuktan bu kadar şey beklemen bir an komik geldi. Kusura bakma" nutkum tutulurken nefesim ciğerlerim de sızladı.

Güven, onun için sıradan bir kelime değildi. Kalbinde kimseye yer olmaması, buzdan dağlarının aşılmaz olmasının sebebi buydu. Küçükken en büyük yarasına tuz basmışlardı. Ölü annesinin geleceğine inanmıştı. Ölüm o yaşta ki bir çocuk için tanımsızdı. Belki de basit bir uykuydu.

ÖLÜM KOŞUCULARIWhere stories live. Discover now