{33}

1.5K 92 69
                                    

"annenin gizli donörü Mihriban Çavuşoğlu"

"o yaşamadığı çocukluğunu yaşıyor ya o bana yeter dedi"

"sen bunu düşünecek kadar aciz bir adamsın"

Beynimde yankılanan cümleler yüzünden dünyadaki tüm seslerden soyutlanmıştım. Hiç bir ses duymuyordum resmen. Duyduğum hıçkırık sesi ile bakışlarım o tarafa kaydı. Yazgı sanklamay çalıştığı çalıların arkasında gözyaşları ile bakıyordu. Gerçekten doğru muydu bunlar. İyi de neden. Neden bana anlatamadı.

Yazgı gitmek için hareketlenirken ona doğru adım atıp gitmesine izin vermedim. Bu sefer olmazdı, bir daha benden gitmesine izin veremezdim. Bileğinden canını acıtmayacak şekilde tutup kendimle beraber gelmesini sağladım. Gariptir ki onun da itraz edecek gücü yoktu sanırım. Sessizce geldi benimle.
Nereye gideceğimi bilmediğim için aklıma ilk gelen yere, az evvel Ezgi ve Mehmetin çıktığı gelin odasına girdim. Kapıyı kapatıp ardından kitlemiştim. Arkamda kalan ve hala ağladığını duyduğum Yazgıya dönmeden önce sakin kalmaya çalıştım. Bunca zaman neler oldu bitti hepsini öğrenmek istiyordum.

Ona doğru yavaşca döndüm. Ayakta durmuş bir vaziyette gözyaşlarını silmeye çalışıyordu. Onu ağlarken görmeye dayanamıyordum işte. Ne olursa olsun ağlayan kişi ben olmak canımı yakıyordu.

"anlat."

"neyi anlatayım, ne duyduysan o"

Kafayı yiyiecek gibi hissediyordum. Ne demek ne duyduysam o. Ellerimi sinirle saçlarımdan geçirdim ve onun üzerine doğru adımladım.

"ne demek ne duyduysam o Yazgı. Az evvel normal şeyler mi duydum ben. Aklımı kaçıracağım şimdi. Bana en başından her şeyi anlatacaksın. Neler yaşadın ne oldu tek tek"

Yazgı derin bir nefes alarak gözlerini benden kaçırdı.

"anlatsam ne değişecek ki. Senin kafandaki ben değişmiş zaten çoktan"

Yazgı'nın söyledikleri ile zaten üzerimdeki yoğun şaşkınlığın üzerine bir de sinirlerim artmıştı. Ona doğru bir adım daha atarak aramızdaki mesafeyi de azaltmıştım. Azalan mesafe sayesinde burnuma ona has şeftali kokusu ciğerlerimi doldurdu.

"ulan yılların hasreti ike yanarken seni o herifle gördüm yıllar sonra. Sağlıklı düşünmemi mi bekliyordun benden. Zaten konu sen olunca asla sağlıklı düşünemediğimi ne çabuk unuttun"

"Yazgı, yalvarırım anlat artık. Ne oldu ne bitti. O herifin dedikleri doğru mu. O manyak kadın seni tehdit mi etti. Anlat allah aşkına anlat güzelim"

Ağızımdan istemsiz firar eden güzelim kelimesi ile Yazgı bakışlarını bana çevirdi tekrar. Gözlerinde gördüğüm o anlık parıltı ile tüm öfkem sanki uçmuştu.

Yazgının gözünden akan yaş ile yine hüzünlenmiştim.

"ben seni bırakıp gitmek istemedim. Ama gitmeseydim annen ölecekti. O kadar ümitlerle aradığın anneni bulamadık. Yerini izini biliyordu o. Söylemedi. Annene donör olacakmış. Ben gitmezsem onunda olmama yerini söylemem. Onur da hiç kavuşamadığı annesine ölü ulaşır. Senin yüzünden tekrar acı çeker, mutsuz olur dedi. Çünkü sana gerçekleri ben söylemiştim."

Yazgı'nın hızlı hızlı, kurduğu uzun soluklu cümlede onu pür dikkat dinleyip anlamaya çalışıyordum.

"neden bana gelip söylemedin. Bana gelip söyleseydin beraber çözüm yolu bulurduk. Belki anneme başka donör bulurduk. Gitmekten başka çözümler yok muydu"

Cesaretin var mı Aşk'aWhere stories live. Discover now