{9}

1.5K 106 93
                                    

Günler, haftalar derken epey uzun zaman geçmişti.

Dünyanın telaşına kapıldığında gerçekten zaman su gibi geçiyordu. Bizde o zaman dalgasına kaplıyorduk.
Bu süre içinde en çok derslerimle meşgul olmuştum. O kadar zorlaşıyordu ki her geçen gün. Gerçekten üniversitede rahatlarsınız yalanını çıkaranlara buradan selam olsun.
Hatta şuan vize haftam vardı. Bundan dolayı arkadaşlarıma hep beraber gece yarılarına kadar kütüphanede ders çalışıyorduk.
Geceleri de sağolsun Mete babasının arabası ile bizi evlerimize bırakıyordu. Genelde en ters ev benimkisi kaldığı için en son beni bırakıyordu.
Bu süreçte aramızdaki bağ daha da sıkılaşmıştı.
Mesela Süsen in aslında severek okumadığını öğrendiğimizde hepimiz şaşırmıştık. Çünkü genelde en yüksek notu o alırdı. Ama teorik derslerde. Uygulamalı derslerde Süsen hep midesi bulandığı için dersten koşarak çıkardı. Meğer anne babasının zoruyla okuyormuş. Üzülmüştüm açıkcası, kimsenin hayali olmadan bir şeyi yapmasını istemezdim.
Ama asıl bomba Süsen in Halit abiden hoşlanıyor olmasıydı. Bizim mahallenin ağır abisi Halit. Bunu duyduğumda kahkahalar atmıştım. İkisini yanyana koyduğumda evet görüntü olarak aşırı güzellerdi ama o kadar zıtlardı ki. Hani derler ya, siyahla beyaz aynen öylelerdi.
Ama neden olmasın diye de düşünmeden edemedim. Hayırlısı ise olmasını isterdim. Halit abinin de sevilmeye ihtiyacı vardı. Hayat ona çok acımasız davramıştı.
Halit abi yetimhanede büyümüştü. Kalamamış oralarda. Çok kötü şeyler gelmiş başına. Kaçmış ve bizim mahalleye sığınmış. Karagümrük'e ilk geldiğinde o kadar korkak, o kadar çelimsizmiş ki. Rahmetki Musa dayı ona sahip çıkmış, onu korumuş kollamış. Sonra da rahmetli olunca onun yerine koymuş kendini ve zamanla da mahalleye gelen herkese kucak açmış. Anne baba sevgisi görmeyen o kalbi kırık çocuğa iyi gelebilirdi sevdanın merhemi.

Geçen bu zamanda Onur'un tavırları bana karşı olan tutumuna yetişemiyordum. Bir iyiydi, hatta bazen çok iyiydi şevkat doluyken bir bakıyorum bir kaç sonra kızgın boğa oluyordu. Bağırıp çağırıyordu. Ona gerçekten yetişemiyordum. Neden böyle olduğunu sorgulayamayacak kadar da yorgundu ruhum.
Mesela o serenat yaptığı günden sonraki iki güne kadar her şey güzeldi. Hatta ertesi gün Melis, ben ve Onur beraber sahilde takılmıştık. Beraber süt mısır falan yeyip eğlenmiştik. Ama sonra iki gün sonra yüzüme bile bakmayan, attığım mesajlara bile dönmüyordu. Merak edip evine gitmiştim ama o ne yapmıştı. Beni kolumdan sürükleyip kovmuştu resmen. İlk defa Onur dan bu kadar korkup ona karşı bu kadar çok kırılmıştım. Çok dengesiz davranışları vardı.
Zaten o günden sonra da ben üzerine gitmemiştim. Bir kaç sonra ayak üstü bir özür dilemişti.
Üzerine düşmediğim için onu affetmiştim. Bizler hayatın acımasız tekmelerini yiyen çocuklardık. Böyle küçük şeyler takacak insanlar olmamayı iyi biliyorduk.

Sonrasında vizeler yaklaşıyor diye 3 hafta önceden çalışmaya başladık zaten.
Çalışmak ruhuma iyi geliyordu. Hem annemi hemde başka şeyleri düşünmeyi bıraktırıyordu bana.

"ya şu rectus abdominis neydi ya"

"karın duvarı. Ya yeter Mete kaçıncı soruşun"

"ne var be. Allah allah. Anladık hafızan hepimizden iyi"

Süsen dilini uzatarak Mete'ye şirinlik yapmıştı.
Bende onların bu hallerine gülmüştüm. Süsen Mete'nin sürekli anatomi ile yakınmasına sinir oluyordu.
Ona göre teori dersleri iyi olmalıydı. Ama Mete hafıza konusunda daha doğrusu yabancı kelimeleri aklında tutamıyordu.

"yarınki anatomi den çakmazsam sözüm olsun hepinizi yemeğe çıkaracağım ulan"

Mete'nin birden yükselmesi ile hepimiz aynı anda alkışa tuttuk. Süsen hemen ayağa kalkıp şovmen hareketler yapan Mete'yi çekerek oturttu sandalyeye.

Cesaretin var mı Aşk'aWhere stories live. Discover now