{2}

1.7K 109 80
                                    

Kayıtlar, okula gidip gelmeler, Onur abinin mekan telaşesi derken yaz tatili bitmişti ve okullar açılmıştı. Okul ve ev arasında gidip gelen koşturmacaya çok kısa bir sürede hemen alışmıştım. Allahtan evimiz Karagümrük'te olduğu için şanslıydım. Karagümrük Fatihin hatta İstanbul'un en eski mahallelerindendir. O yüzden köklü bir yerleşim yeriydi ve ulaşım çok kolay sağlanıyordu. Ama ben otobüs ile veznecilere kadar gidip oradan da laleliye tramvay hattına yürüyüp 5 durak sonra gelen Çapa da yani okulun hemen önünde iniyordum.

Okulun ilk gününden hemen güzel bir arkadaş çevresi kurmuştum. Karakterim gereği hep böyle olmuştum girdiğim her ortamda çok rahat bir şekilde arkadaşlık kurabiliyordum. Melis benim aksime herkesle hemen kaynaşamazdı. O yüzden de beni çok kıskandığını hatta okula başladığım için onu unutacağımı söyleyip dururdu. Evet, kolay arkadaş bulurdum ama benim için de özel arkadaş vardı elbette. Melis de onlardan biriydi. Hani vardır ya kalabalık içinde seni en iyi anlayan özel biri. İşte o benim için Melis'ti.

Okulda Eslem, Burcu, Süsen, Yavuz ve Mete ile tanışmıştım. Böyle dörtlü bir şekilde takılıyorduk. En samimi olduklarım arasında sanırım Süsen'di. Deli dolu aşırı enerjik bir kızdı. Mete aramızda yaş olarak en büyüğümüzdü. 3 yıl hazırlanmış sınava ve nihayetinde kazanmıştı. 21 yaşındaydı ama bunu asla hissettirmezdi hatta bazen bizden bile daha küçük olduğunu düşünürdüm. Çoğu zaman en büyük eğlence fikirleri ondan çıkardı.

Mete, uzun boylu boyuna oranlan zayıf yapılı kumral bir çocuktu. Yeşil gözleri ve belirgin çene hattıyla nedensizce Onur abiyi andırdığını düşünüyordum. Hatta Melise de bahsetmiştim Mete'den. O da çok merak ettiği için sosyal medyada takipleşmiştik. Melis de bana hak vermişti. Benziyorlardı birazcık.

Onur abinin mekanı neredeyse açılışa hazırdı. Mekanın açılacağı gün, açılış kalabalık olsun dşye bende ekibimi çağırmıştım. Herkes tanıdıklarını davet ediyordu ki güzel kalabalık bir açılış olması için. Abim dediği gibi baterist olmayı kabul etmişti. Berk vardı, Onur abinin kızıl kuzeni. Değişik bir tipti, arada mahalleye gelir bizimle takılırdı. Böyle deli dolu gibiydi ama sanki bir taraflarında piskopat bir tip vardı. O da elektrikli gitarı çıkacaktı, solist de Onur abi olacaktı. Harika bir sesi vardı gerçekten. Ama tabi onun fikri sanırım her daim kendisinin solist olmaması yönünde. Mekana gelenler eğer şarkı söylemek isterse engel olmayacağını hatta böyle yaparak daha çok insanı çekebileceğini söylemişti. Bizim de hoşumuza gitmişti açıkçası.

Bugün günlerden cumaydı ve benim dersim yoktu. Sabah erkenden uyanmıştım yine. Odamdan çıkıp salona gittiğimde annemin her zaman ki gibi durgun bir şekilde televizyona bakıyordu. Annem onu bildim bileli hep böyleydi. Abimin dediğine göre annem babamdan sonra hiç toparlanmadı. O kadar yıl geçmesine rağmen hala acısını yaşıyor gibiydi. Bize pek bir yararı yoktu. Liseye geçene kadar abim hep yemekleri yapardı. Liseye başladıktan sonra artık yavaş yavaş öğrendiğim için yemekleri ben yapmıştım. Mutfağa doğru gittiğimde abimin kan ter içinde patates kızartmaya çalıştığını fark ettim. Onun bu haline kıkırdayıp yanına yaklaştım.

"prensesim, uyandın mı"

"uyandım abicim de sen hayırdır ne yapıyorsun"

"sana güzel bir kahvaltı hazırlamak istedim ama elime yüzüme bulaştırdım. Baksana her yer yağ oldu"

Abimin arkasından sarıldım ve geniş sırtına bir öpücük kondurdum.

"seni çok seviyorum abicim, iyi ki benim abimsin."

"oy benim güzel gözlüm, asıl sen iyi ki varsın be. Sen olmasan açlıktan ölürdük şuraya bak iki patates kızartamadım"

Abimin dediğine kahkaha atarak karşılık verdim.

Cesaretin var mı Aşk'aWhere stories live. Discover now