Ziyaret

79 10 63
                                    

Wooyoung tüm gece uyumamıştı. Yaptıkları kafasında dönüp durmuştu. Düşündükçe daha da batıyordu kafasının içindeki kan gölünün içine.

Ne yaptığını sanıyordu? Erkek yurdunun damında birini öldürmek mi? Sırf canı istediği için hem de? Ne yapmıştı o öyle? 

Felix'i ne zaman bulurlardı? Ailesi var mıydı? Ya da sevgilisi? 

Onu bulurlar mıydı? Bulurlardı değil mi? Hapse mi girecekti? Daha 21 yaşındaydı! Hapislerde mi çürüyecekti? Hapse girmese bile bunu ağırlığı ile ne kadar devam edebilirdi?

Ağlamaya başladığını fark etmemişti bile. Sessizce akmaya başlayan göz yaşları, şiddetli hıçkırıklara dönüştü. Bu onun suçu değildi. Olamazdı! O böyle biri değildi. İyi biriydi o. Bunu yapacak biri değildi.

Değildi öyle değil mi?

O zaman neden hâlâ paçalarında kan lekeleri olan pantolonuyla yatağında ağlıyordu?

Uzun süre ağlamaya devam ettikten sonra  bileğinden gelen "bip" sesleriyle doğruldu. 

15 Eylül, Pazartesi, 07:30

Yorgundu, açtı ve açıkçası bırakın okula gitmeyi, nefes almak bile istemiyordu

Ama yine de yataktan kalktı ve dolabına yöneldi. Üstündekilerle hiçbir yere çıkamazdı. Bu pantolonları yakması gerekiyordu.

Üstüne bir tişört ve eşofmanlarını giyince kirlileri sepete bıraktı ve banyo aynasının karşısında bir süre yansımasına baktı. Üst yarısı sarı alt yarısı siyah olan saçları, çekiştirip durmasından dolayı bir kuş yuvasına bekliyordu. Gözleri balon gibi şişmişti; hem uyumamaktan hem de ağlamaktan. Yüzünde bir miktar kurumuş kan bile vardı.

Kendinden iğrendi.

Normalde görünüşünden gurur duyan biriydi. Her zaman bakımlıydı ve kendine dikkat ederdi. Ama şimdi aynadaki görüntü midesini bulandırmaktan başka bir şey uyandırmıyordu içinde.

Nefesleri hızlandı. Geçtiğimiz yedi saat içinde kendinden nefret etmeyi başarmıştı. Hayatında daha önce hiçbir şeyden nefret etmemişti. Edebiyat profesöründen bile. Ama şimdi çok sevdiği kendinden nefret ediyordu. İronik, değil mi?

Sıktığı yumruklarından birini daha ne olduğunu anlayamadan aynaya geçirdi. Ancak etrafa dağılan cam parçalarının sesini duyunca yaptığı şeyi fark etti. Elini parçalamıştı. Elinden koluna ve dirseğine, oradan da yere damlayan kana baktı bir süre. 

Ve aklına nasıl Felix'in elinin de kendi kanına bulandığından başka bir şey gelmeyince göz yaşları tekrar akmaya başladı.

Yavaşça yerdeki cam kırıklarının üstüne diz çöktü ve elini göğsüne tuttu. Böyle yaşayamazdı. Bunu kaldıramazdı. Yapamazdı işte. Her kan gördüğünde aklına dün gece öldürdüğü çilli çocuk gelecekse devam edemezdi.

Bir süre sonra odasının kapısı büyük bir gümbürtüyle açıldı ve içeri San girdi. Yüzü endişeyle gerilmişti. Hemen ardından giren Hongjoong da ondan farklı değildi. İkisi de hızla Wooyoung'ın yanına geldiler. 

Dudakları oynuyordu ama hiçbir ses duyamıyordu kanayan elini göğsüne bastıran çocuk. Kulaklarının uğultusuna, dönen başı ve kararan görüşü de eklendi kısa süre sonra. 

Her şey tamamen kaybolmadan önce parlayan iki kırmızı göz gördü. Bulanık görüntünün arasında o kadar netti ki fark etmemesi mümkün değildi. 

Ruhuna işleyen kırmızı gözlerin altına beyaz bir sırıtış da eklendikten sonra kendini karanlığa teslim etti.

ᓚᘏᗢ

Venom || SKZTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon