''Bir saat.'' Kolundaki saati gösterip arkasını dönüp gitti. Ben korkuyla arkasından baktım. Koridoru dönüp gitmesini bekledim. Koridoru dönüp gözden kaybolunca telaşla etrafıma bakındım.

''Adam'ı bulmam gerek!'' diye homurdandım. O notlar lazımdı. Etrafımda Adam'ı bulamıyordum. Başka zaman olsa her arkamı döndüğümde etrafımda olurdu. Saate baktım. Onu bulmam ne... ''Hayda!'' saati ben unutmuştum. İkindi namazım kaçıyordu. Hiç düşünmeden koşmaya başladım. Adam'ı sonra bulacaktım.

-

Mescidden çıkarken Ayakkabılarımı elime almış hızlı hızlı yürüyordum. Etrafıma bakmıyordum. Kapının oraya geldiğimde ayakkabıları yere bırakıp eğildim. Giyerken acelem olduğu için ayakkabıyı giymekte zorlanıyordum. Sağ ayağımı giyerken tam burun kısmına başka bir ayakkabı değerek durdu. Başımı kaldırıp kim olduğuna bakmak istediğimde sadece el hizasına kadar başımı kaldırdım. Elindeki araba anahtarını görünce gerisine bakma ihtiyacı duymadım. Başımı geri indirip ayakkabımın bağcığını bağlamaya devam ettim.

''Gelip bulmanı bekliyordum.'' Dedi.

''Sen gelip beni bulup duruyorsun. Sence enerji harcamama gerek var mı?'' derken ayağa kalktım.

''İstediklerin ben de, böyle olmaz.''

''Unutma bana notları bedava vermiyorsun. Sana kuruldan geçmen için yardım edeceğim.'' Diye tersledim onu. Bakışlarını kaçırdı. Şimdi işler değişmişti. Bir şeyler saklıyordu. Sormak için ağzımı açtım ama elindeki notları uzattı. Ben notları görünce konuşmamı unuttum. Hızla notları alıp inceledim. Bunlar mükemmeldi. Okudukça o anı tekrar yaşıyordu insan sanki. Bir notlara bir Adam'a baktım. ''Mükemmel!'' dedim.

''Unutma kurulda yardım edeceksin.'' Dedi. Notlara bakarken başımla onayladım onu. Bunları gidip elden teslim edecektim. Gitmek için öne atıldığımda kolumdan tutulup durduruldum. Kafamı kaldırıp yanımda duran Adam'a baktım.

''Orada ne yapıyordun?'' Kafasıyla çıktığım mescidi gösterdi. Kolumu tutuşundan kurtulmak için kolumu çektim ama daha sıkı tuttu.

''İbadet!'' dedim sinirle ve kolumu çekmek yeniden hamle yaptım ama bırakmadı. Çok yakın duruyorduk. Rahatsız oluyordum. ''Bırak.''

''Gerçekten Tanrı'ya inanıyor musun?'' derken gözlerinde bu sorunun samimiyetini gördüm. Kolumu kurtarmak için verdiğim çırpınışı durdurdum.

''Benim Tanrım, Allah ve ben Tanrı'ya değil Allah'ın varlığına inanıyorum.'' Dediğimde kafasını mescide çevirdi ve uzun süre oraya baktı. ''Orada adam kesmiyorlar. Düşünülenin aksine orada insanın yalnız kalıp huzura kavuştuğun tek an.'' Dedim. Hızla bana döndü. Yakın olduğumuzu bir kez daha hatırladım. Kurtulmak için tekrar hamle yaptım. Yine bırakmadı.

''Bana orayı öğret.'' Dedi. Ben çırpınmaktan yine vazgeçtim. Şaşırmıştım. Ona bakarken anlamsızca başımı salladım. Şaka mı yapıyordu? Yüzündeki ciddiyet gerçekse... Eğer rolse çok iyi bir oyuncuydu.

''Anlamadım?'' diye fısıldadım. İnanamıyordum. Belki de başka bir şey söylemişti. Bunu isteyecek biri değildi. Onu ne kadar tanıyordum ki bu yargıya varmıştım? Bu da önemli bir kısımdı.

''Zeki biri olduğunu sanıyordum. Diyorum ki Tanrı varsa bana öğret!'' diye söylerken sesi yüksek çıkmıştı.

''Bu hayatta her şey mantık işidir inanç ise sadece inanmak. Çünkü mantığın zaten inanca götürecektir seni.'' Derken kolumu çekmeye çalışıyordum. Boşluk anına denk gelip becerememiştim.

''inan bana o kadar kolay bir şey değil.'' Dedi. Derken gözlerinden geçen acıyı gördüm. Arayışın acısıydı. Arayışın sonunu bulamamanın acısıydı. Pes etmiş şekilde gözlerimi devirdim.

''İnsan gibi düşünürsen olmaz. Hangi duygularla savaşıyorsun? Kibir? Ego? Bilir kişilik? Sıyrıl bunlardan. Evrendeki konumunu ifade edecek küçüklükte varlık bulamıyorum. Bu kadar değersizsin ama bu yaşam içerisinde her şeyi yapabilecek tek varlıksın. İşte bu varlığı yaratan biri yoksa değersizliğimizi nasıl açıklayacaksın? Tesadüf diyeceksen zeki biri olduğunu sanıyordum.'' Dedim. Son söylediğime güldü. Onu gülerken ilk defa mı görüyordum. Bu düşünce ile kaşlarım havaya kalktı. Gülmeyi pek sevmeyen biriydi. Hayat onun için zor olmalıydı. ''Şimdi kolumu geri alabilir miyim?''

''Birkaç süslü kelime söyledin diye sorularıma cevap bulduğumu düşünmüyorsun değil mi?'' derken alaycıydı. Kolumu sertçe çekmek istedim daha çok sıkıp kendine daha çok çekti.

''Önce sen merak ettiğin dinin kadınlar hakkında gerçek anlamda ne emrettiğini, erkeklere ne emrettiğini öğren. Bırak!'' diye bağırdım. Bırakmadı. Resmen boğuşmaya başladım. Yine de bırakmadı. ''Bırak!'' tekrar bağırdım. Sağır olmuş gibiydi. Çırpındıkça daha sıkıyordu kolumu.

''Bıraksan piç herif!'' tanıdık sesle boğuşmayı bırakıp sese döndüm. İki tane dev gibi adam karanlığın içinden hızla çıktıklarında sırıttım. Henri'yi gördüğüme sevineceğim, aklıma gelmemişti. O David'den daha hızlıydı.Adam ilk defa kolumu tutuşunu gevşetti. Ben kolumu sertçe çekip kurtarabildim. Koşarak bize doğru koşan Henri'ye koştum. Normalde David onu durdururdu ama sanki daha hızlı koşmasını ister gibi bakıyordu. Anlamsızca ona doğru koşuyordum. Sorunsuzca gitmek istiyordum. Ben Henri'ye yaklaştığımda resmen alacakaranlık sahnesi yaşadık o bir adım sola kayarak benim onu durdurmama izin vermedi. Çöp kovasının üzerinden atlayarak hedefine tam gaz ilerledi. Ben hızımı alamadım. Durmak için dengemi kaybedeceğim sırada David beni tuttu. Arkamı dönüp baktığımda Henri bir kurt gibi avının üstüne atlıyordu. Bundan sonra olacaklara engel olamazdım. Olacakları görmemek için dönüp David'in göğsüne gömdüm yüzümü.

Diğer hikayelerimi profilimde bulabilirsiniz....

Facebook: GlsmOzdmr-Wattpad

İnstagram: Eva_Wattpad

Eva; Gelecek UmutturOnde as histórias ganham vida. Descobre agora