1. Bölüm: Ne Dilediğine Dikkat Et

971 59 44
                                    


Burayı bir ay kiralayan aklını öpeyim Gözde!

Bir ay kiraladığın yere yalnız gelen beyninde tepineyim Gözde!

Tek başına tatil yapmakla ilgili o blog yazısını okuduğun an, keşke kahveyi üzerine dökseydin de okuman yarıda kalsaydı Gözde!

Niye bu kadar hızlı gaza geliyorsun Gözde?!

Dışarıdan bakan bir göz; akşamın en güzel saatinde, bahçesinde çayını içen ve huzurlu bir şekilde vakit geçiren bir kadın görebilirdi. Ama canım iç dünyamda bir an çayı çok güzel demlediğimi düşünürken, bir an sonra yalnız başıma tatil yapmaya karar verdiğim ana küfürler savuruyor, hemen ardından gün boyunca patates kızartmasına yenilmediğim için kendimi tebrik ediyor, sonra da elimdeki çayı yere fırlatmak istiyordum.

Malsın Gözde.

İç çektim. Aslında böyle hayal etmemiştim. Buraya tek başıma gelecek, uzun zamandır yazmak istediğim hikâyeyi yazacak, belki hoş biriyle tanışacak, sonra o hoş biriyle başka hoş şeyler yapacak, her güne yüzerek başlayacak, çok sağlıklı beslenecek, ne kadar harika bir kadın olduğuma mutlulukla şükredecektim. Tabii tüm bu hayalleri kurarken su içmek için bile kıçını kaldırmaya üşenen biri olduğumu unutmamak iyi olabilirdi.

Geleli neredeyse iki hafta oldu ve ben sadece iki cümle yazdım. Her haftaya bir cümle. Canım ilhamım, canım meleklerim. Hepiniz birer sürtüksünüz.

Birileriyle tanışma yolunda en iyi arkadaşım olacak bir uygulama indirdim. Birkaç kişi ile konuştum, hatta biri ile buluştum. Ama buluşmanın ortasında "Aman Ali Rıza Bey, ağzımızın tadı bozulmasın" diyen teyzeye dönüştüm. Adamla geçireceğim her dakika mesai gibi geldi. Dairemi özledim. Küçük ve şirin bahçemi. Resmen kaçtım. Sonra eve geldim ve dondurmaya düştüm. Adama bahane olarak "Çocuk aç" demeseydim iyiydi tabii. Adam baya yakışıklıydı da-aman neyse! Kaçan Tarık Akan'ın ardından "Uçtu kuşum" diyen Adile Naşit'e dönüşmeye de gerek yoktu şimdi.

Maalesef bir aylığına geldiğim bu güzel Urla'dan daha ilk hafta bitmeden sıkılmıştım. Hayaller kendi başına özgür özgür takılan muhteşem bir Gözde olmakken, gerçekler bahçede her akşam koca demlik çayı bitiren bir Gözde olmuştu. Asosyal. Pisboğaz. Tembel. Pisboğaz. Pisboğaz. Tamam tatilde kilo alınır ama iki haftada da sekiz kilo almazsın, alamazsın, almamalısın!

Kafanı sikeyim Gözde!

"Neyse en azından bronzum."

Cümleyi mırıldanmamla keyfim yerine geldi. Her ne kadar koyu kahverengi saçlara sahip olsam da oldukça beyaz tenli biriydim ve bronzlaşmak ölmeden önce yapılacaklar listemdeydi. Aslında saunaya girebilirdim ama 'Son Durak' denen o lanetli filmde, iki kadının solaryumda tavuk çevirme gibi çıtır çıtır yandığı sahneyi izlediğimden beri kapısının önünden bile geçmemiştim. Neyse ki titiz bir çalışmadan -ki buna çılgınlar gibi yatmak diyoruz- sonra istediğim bronzluğa erişebilmiştim. Burnum ve yanaklarımın üst kısmı çillerle dolmuştu. Üstelik bronzluk selülitleri de saklıyordu. Bu sebeple birkaç gündür neye sövecek olsam her seferinde ne kadar güzel bronzlaştığımı mırıldanıyordum. Tabii hemen sonra vücudumdaki tüm çatlakları da ortaya çıkardığını hatırlamak hoş olmuyordu. Özellikle ilk zamanlarda, bronzlaştıkça yeni bir çatlak izini daha keşfediyor, "ulan daha ne kadar olabilirler" diye sinirlenip duruyordum.

Gelen görüntülerle yüzümü buruşturdum ve çay bardağını masaya bırakıp ayaklandım. Canım bugün bir demlik çay yerine bir şişe şarap bitirmek istemişti.

Tam içeri girecekken adımın seslenilmesiyle yola döndüm. Site sakinlerinden Esra, gününün yetmişinci sporunu yapmak üzere yürüyüşe çıkmıştı. Kadın her sabah altıda kalkıyor, güne sporla başlıyor, sadece gölgede güneşleniyor, günde iki öğün yiyor, her daim gülümsüyor, akşam on gibi uyuyordu. Yaşını ilk öğrendiğim anda ona kafa atmak istemiştim. Sonra da imza almak. Kırk beş yaşında, boyu kadar voleybolcu kızı olan -teknik olarak daha uzun-, kendine bakmalara doyamamış, 'The kadın' mertebesine yükselmiş bir site sakini. Canım komşum. Sevgi kelebeğim(!).

GÖZDETempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang