BÖLÜM 19: KARA MAHZENİN KAPILARI

Start from the beginning
                                    

Tanrım, lütfen duy sesimi...

Çünkü ben artık kendimi duyamıyorum.

"Ogün..." Beni kollarımdan tutup defalarca kez sarsan Harun'dan sonra bomboş gözlerime bir hayat kazandırdım ve onun endişeli yüzüne şaşkınlıkla baktım. "Biliyorum, biliyorum..." Karşımda hayıflanıyor muydu? Ne haddine! "O senin kahramanındı. Gözünde yenilmezdi ama özünde insandı. Unutma ki hata yapmaya ve yanlış kararlar anlamaya hepimiz meyilliyiz. Artık kendini özgür bırak, Ogün. Babanın peşinden gitme."

"Sen..." soluk soluğa kalan göğsüme sıkıştı tüm nefesler. Hepsi yarım, hepsi kaybolmuştu. "...beni kandırmaya çalışıyorsun!" Elimdeki dosyayı sertçe onun göğsüne çarptığımda geriye doğru sendeledi. Üzerine yürüdüm. Arkamda kalan ışıkla yüzümün gölgelere gömüldüğünün bilincindeydim çünkü şu anda hissedebildiğim tek şey zifiri karanlıktı. "Korkaklık ettin, öylece geri çekilmek onuruna ters düştü ve beni bununla durdurabileceğini sanıyorsun!"

"Ogün inanmak güç, farkındayım. Ben dahi dosyayı birkaç kez okudum. Sana nasıl bir yıkım getirdiğini tahmin bile edemem..."

"O halde bahsetmemeliydin!"

"Anlamıyorsun!" diye karşı çıktı, Harun. "Yaptığın tüm hesaplaşmalar, parasını aldığın o adam ve peşine düştüğümüz Caner yalnızca babana bağlı değil, Ogün. İşin ucu karanlık adamlara dokunuyor! Seni sadece öldürmekle kalmazlar, çevrene de bulaşırlar!"

Şaşkınlıkla onu dinlerken çatık kaşlarım kendiliğinden çözüldü: "Mısra?"

"Mısra ya..." bu sefer elindeki dosyayı benim göğsüme çarpan Harun oldu. Benim kadar kuvvetli değildi baskısı, daha çok kendime gelmemi istiyor gibiydi. "Parayı ne yaptın Ogün?"

"Ne?"

"Parayı, Ogün... Lütfen kullanmadığını söyle."

"Evimde saklıyorum."

"Gidip o parayı al ve bana getir. Özmen Sazak piçi her kime ödemeyi gerçekleştirecekse veya onunla her ne bok yiyecekse öğrenip halledeceğim, ama senin bu şehirden gitmen gerekiyor."

"Hiçbir yere gitmiyorum Harun," diye öfkeyle dişlerimin arasından soludum. "Caner Akbulut'un cesedini görene kadar da gitmeyeceğim!"

"Babamla Muhsin'in konuşmalarını duydum. Caner yaptıklarına çok kızgın, Ogün. Seni avlamak için can atıyor!"

"Demek geri gün yüzüne çıktı. Nerede saklanıyormuş?"

"Beni dinle, Ogün! Sana boşuna çevrene bulaşırlar demiyorum! Bir kez olsun dinle amına koyayım! Bugün bu siktiğimin şehrinden gitmezsen babamı da açık edecekler!"

Ne diyeceğimi bilemedim, öylece nefes nefese kalan Harun'u izliyordum. Yatışmak adına kısa bir süre etrafına baktı, bense elimdeki dosyaya indirdim gözlerimi. Güher Tüzün... Güher Enes. Onu hatırlayamıyordum. Halamı hiç görmemiş miydim yoksa daha doğmamış mıydım? Meral'in anlattıkları doğru muydu? Beni annemden alıkoyan kişi babam mıydı? Gerçekte Behzat Enes kimdi?

Onu artık tanıyamıyordum.

"Gece yarısı sahile in, seni almaya geleceğim. Caner veya bir başkası seni bulmadan bu şehirden çıkışını sağlamam gerek. Çantadaki paraya asla dokunma, ben sana yeteri kadar getireceğim."

"Neden?" diye sordum, arkasını dönüp gitmeye yeltenen Harun'a. Anlamayan gözlerle omzunun üzerinden bana baktı. "Neden bana anlatmadı?"

"Kim?"

"Babam," derin bir iç çektim. Hâlâ yaşadıklarımı idrak edemiyordum. "Babam kötü birisi değildi, Harun. Can alacak veya korku salacak birisi hiç olmadı."

12 GECE | OGÜN ENESWhere stories live. Discover now