~ 3. BÖLÜM ~

12.4K 562 366
                                    

Selam :)

Bol bol yorum bekliyorum...

---------
MULTİMEDYA
---------

 İyi okumalar...

YEŞİM

Uykusuz bir gecenin ardından ağrıdan ölen bir vücut ile uyandığımda tek sövdüğüm şey ne olursa olsun erken uyanma huyumdu. Eminim ki kalkınca o dayak yemiş görüntüsü veren baş belası mor halkaları görecektim. Hem benim sinirimi bozacaktı hem abimden de azar yememe neden olacaktı.  Kocaman bir nefes vererek kalktım. Ranzadan atladığımda İrem'in hâlâ uyuyor olduğunu gördüm. Gözlerimi devirmeden edemedim. Galiba bu evde de tek erken kalkan ben olacaktım.

Vücudum sızlıyordu, kaslarım uykumda koparılıp yeniden düzenlenmiş gibiydi. Sanki tüm gün inşaatta çalışıp ağır yükler kaldırmış gibiydim. Uyuyamadığımda böyle oluyordu işte, yaşlı ninelere dönüyordum. Hastalık hastası, huysuz, her yeri ağrıyan -bunu da sürekli dile getiren, her şeye karışan bir kabus... Eh... Herkesin kusurları vardı sonuçta. Değil mi?

Kollarımı ve bacaklarımı gererken kafamda belirli bir program hazırladım. Çoğu kişinin aksine plansız yaşayamazdım. Önceden belirlemem gerekiyordu yapacaklarımı. Şu sıralar işler biraz kontrolden çıksa da yine düzene sokacaktım ben. Her şey birbirine girerdi yoksa. Hem Yekta...

Ah! Doğru ya, artık Yekta yoktu. Tek başımaydım. O kadar yılın sonunda yalnız kalmıştım.

Uğur'un yokluğuna alışmam epey bir zamanımı almışken abimin yokluğu... Sinirle masadaki mavi kutumdan lenslerimi alarak boş olduğunu umduğum banyoya gittim. Tabii ki de boştu, çünkü kimse benim gibi sabahın köründe ayağa dikilmiyordu.

Yüzümü yıkadıktan sonra lenslerimi takarken onları düşünmeden edemedim. Yekta'ya neredeyse her konuda yardım ediyordum. Şimdi nasıl halledecekti tüm o işleri tek başına?

Çağla olsa kesin enseme bir tane indirirdi rahat bırak şunu diye.

Bunları düşünmeyecektim o yüzden, düşünmemeliydim. İkisi de kocaman yirmi yaşında adamlardı. Kendi başlarının çaresine bakmalıydılar. Karışmamalıydım. Hakkım yoktu. Hadi Yekta'ya belki bir nebze etki edebilirdim. Lakin Uğur üzerinde hiçbir hakkım yoktu.

Lenslerimi taktıktan sonra saçlarımı daha düzgün bir şekilde toplayıp kafamdaki plana göre mutfağa gittim. Daha buzdolabını açamadan üstünde postite yapıştırılmış notu görünce yerimden sıçramıştım.

'Saat 10.00da ana binanın arka bahçesinde olun.

A&E'

Bunun burada ne işi vardı?

Bizim eve nasıl girmişlerdi?

Tamam, çok mantıklı sorular değildi ikisi de. Sonuçta kalacağımız yeri onlar ayarlamıştı. Anahtarları da vardı muhakkak. Yine de özel hayatıma yapılan bir saldırıydı bu. Mesaj falan atamazlar mıydı yani? Ya da arayamazlar mıydı? Dakikaları mı bitmişti? Şirket sabit hat dışı arama olduğunda yövmiyeden mi kesiyordu? Derin bir sabır çekip postiti buruşturdum ve diğerlerine göstermek için cebime tıkıştırdım.

A&E de neydi bir de? Akın ve Esra yazmak çok mu zordu. Elma ve Armut gibi... Belki de ben büyütüyordum olayı. Bugün o kadar sinirli ve stresliydim ki her şeye durduk yere çatabilir, sinirlenebilirdim. Ben de insandım sonuçta.

Kolumdaki hiç çıkarmadığım saatime baktım. Saat daha yediydi. Bunun daha duşu vardı, giyinmesi vardı, kahvaltısı vardı. Her ne kadar bardağın dolu tarafını görmeye çalışsam da olmuyordu. İçimde kabaran kötü bir şey olacağının verdiği huzursuzluğu bastıramıyordum ve günlük hayattaki minik şeyleri büyüterek hayatıma sorun olarak yansıtıyordum.

Acemi Ajanlar EğitimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin