VII - VIII - IX - X - XI - XII

Start from the beginning
                                    

İçinden, "Harikulade bir kız herhalde! İşte tam bir melek!" diyordu. "Ah neden özgür değilim, neden Sonya için acele ettim?" Ve elinde olmayarak ikisi arasında, bir kıyaslama yapıyordu: Nikolay'ın sahip olmadığı ve bunun için bu kadar çok değerlendirdiği manevi özelliklerden yana biri yoksul, öbürü zengindi. Özgür olsa ne olacağını tasavvur etmeyi denedi. Ona nasıl evlenme teklif ederdi, o nasıl karısı olurdu? Hayır, bunu tasavvur edemiyordu. İçine bir korku giriyor, gözlerinin önüne belirsiz, karışık birtakım şekiller geliyordu. Sonya ile kendine çoktan beri bir gelecek tablosu çizmişti; bu çok basit ve açıktı, çünkü her şey önceden düşünülmüştü; Sonya'nın her şeyini bilirdi, ama Prenses Mariya ile kendine bir gelecek tasavvur etmek olanaksızdı, çünkü onu anlamıyor, yalnızca seviyordu.

Sonya hakkındaki hayallerinde neşeli, eğlenceli bir şeyler vardı. Ama Prenses Mariya üzerinde düşünmek her zaman güç, biraz da tuhaf oluyordu.

"Nasıl dua ediyordu!" diye hatırladı. "Bütün benliğini ibadete verdiği belliydi. Evet, bu dua, dağları harekete geçiren dua ve ben eminim ki, onun duası kabul edilecek. Neden ben kendim için dua etmiyorum?" diye düşündü. "Bana ne gerekiyor? Özgürlük, Sonya ile ilişkimi kesmek. O, doğru söyledi!" Valinin karısının söylediklerini hatırladı; "Onunla evlenmemiz talihsizlikten başka bir şey getirmez. Karmakarışık iş. Maman için acı... işler... Karmakarışık, müthiş karışık! Hem ben onu sevmiyorum ki. Evet, gerektiği gibi sevmiyorum. Tanrım! Beni bu korkunç, çaresiz durumdan kurtar!" diye birden duaya başladı. "Evet, dua dağları harekete geçirir, ama inanmak ve çocukluğumuzda Nataşa ile karın şeker olması için dua edip de dışarı koşarak şeker olmuş mu diye karı tattığımız zamanki gibi dua etmemek gerek. Hayır, ben şimdi saçma şeyler için dua etmiyorum," diyerek piposunu bir köşeye koydu, ellerini kavuşturup tasvirin önünde durdu. Prenses Mariya'nın hatırasıyla duygulanmış bir halde dua etmeye başladı, çoktan beri böyle dua etmemişti. Lavruşka birtakım kâğıtlarla kapıdan içeri girdiği zaman gözleri yaşla dolmuş, boğazı hıçkırıklarla tıkanmıştı.

Nikolay, vaziyetini hemen değiştirerek, "Aptal! Çağırılmadan içeri ne giriyorsun!" dedi.

Lavruşka uykulu bir sesle, "Validen kurye geldi," dedi, "size mektup var."

"Peki, iyi, teşekkür ederim, hadi git!"

Nikolay'a iki mektup gelmişti. Biri annesinden, öbürü Sonya'dan. El yazılarından tanıdı ve ilk olarak Sonya'nın mektubunu açtı. Birkaç satır okur okumaz yüzü sarardı, gözleri ürkek ve sevinçli bir ifadeyle açıldı.

"Hayır, bu olamaz!" diye mırıldandı.

Yerinde oturamıyordu, mektubu okuyarak odada dolaşmaya başladı, önce mektuba çarçabuk bir göz gezdirdi, sonra bir kez, bir kez daha okudu, omuzlarını kaldırıp kollarını sallayarak ağzı açık, gözleri bir noktaya dikilmiş olduğu halde odanın ortasında durdu. Tanrı'nın kabul edeceğinden emin olduğu az önceki duası yerine gelmişti; ama Nikolay, bu sanki görülmedik bir şeymiş, bunu beklemiyormuş ve özellikle arzusunun bu kadar çabuk gerçekleşmesi, yalvardığı Tanrı'nın işi değil, basbayağı bir tesadüf eseri olduğunu ispat ediyormuş gibi, şaşkınlık içindeydi.

Nikolay'ın özgürlüğünü bağlayan ve çözülmez görünen düğüm, Sonya'nın bu beklenmedik (Nikolay'a öyle geliyordu) sebepsiz mektubuyla çözülüyordu. Kız, Rostovların hemen hemen bütün servetlerini Moskova'da kaybetmeleri ve Nikolay'ın Prenses Bolkonskaya ile evlenmesi için Kontes'in gösterdiği yoğun arzu ve kendisinin de son zamanlardaki sessizliği ve soğuk davranışının, verdiği sözden kurtulmak ve tamamıyla özgür kalmak kararını kendisine bıraktığını yazıyordu.

"Bana iyilik eden bir aile içinde üzüntüye, geçimsizliğe sebep olabileceğimi düşünmek benim için çok acıdır," diye yazıyordu, "sevgimin tek amacı sevdiğim kimsenin mutluluğudur; onun için size yalvarırım, Nicolas, kendinizi özgür sayınız ve her şeye rağmen sizi hiç kimsenin Sonya kadar sevemeyeceğine inanınız."

Savaş ve BarışWhere stories live. Discover now