XVII - XVIII - XIX

30 1 0
                                    


Bagration'un sol kanadında saat dokuzda savaş henüz başlamamıştı. Dolgorukov'un savaşa başlanması yolundaki isteğine uymak istemeyerek sorumluluğu üzerinden atmaya bakan Prens Bagration bunun başkomutandan sorulmasını Dolgorukov'a önerdi. Bagration biliyordu ki gönderilecek adamı iki kanat arasındaki on verstlik mesafe içinde öldürmezler de (öldürülmesi olasıydı) hatta bulunması çok zor olan başkomutan bulsa bile, gönderilen akşamdan önce geri dönemez.

Bagration uykusuz, ifadesiz iri gözlerini maiyeti arasında dolaştırdı; Rostov'un heyecandan, ümitten, elinde olmayarak, sararıp solmuş çocuk yüzü hemen gözüne çarptı. Onu seçti.

Rostov, elini güneşliğinde tutarak, "Ya eğer başkomutandan önce efendimizi görürsem, Ekselans?" dedi.

Dolgorukov, Bagration'dan önce atılarak, "Konuyu ona arz edebilirsiniz," dedi.

Hattaki nöbetini değiştiren Rostov sabaha karşı birkaç saat uyuyabilmişti ve kendini neşeli, cesur, azimli, çevik, güvenli ve her şeyi kolay, mümkün gören bir ruh hali içinde hissediyordu.

Bütün istekleri bu sabah yerine geliyordu: Meydan savaşı veriliyor, ona katılıyordu; dahası var, en cesur generalin yanında emir subayıydı, ayrıca da bir görevle Kutuzov'a, belki de bizzat hükümdarın yanına gidiyordu. Aydınlık bir sabahtı, altındaki at iyiydi. Yüreği ferah ve mutlulukla doluydu. Emri alır almaz, atını kapıp koyuverdi, hatlar boyunca sürdü. Önce, henüz savaşa girmemiş olan, hareketsiz Bagration kıtalarının yanından geçti, sonra Uvarov süvarilerinin tuttuğu arazide ilerledi, burada bir hareketlenme, savaşa hazırlanma belirtileri gördü; Uvarov süvarilerini geçince, top ve silah seslerini açıkça duymaya başladı. Silah sesleri gitgide güçleniyordu.

Taze sabah havası içinde, artık eskisi gibi düzensiz aralarla ikişer üçer silah sesi sonra da bir iki top sesi değil, dağ yamaçları boyunca, Pratzen önlerinden sürekli tüfek sesleri duyuluyordu; bu sesler sık top ateşleriyle kesiliyor, bazen de birkaç top sesi artık birbirinden ayırt edilmiyor, genel bir uğultu halinde birleşiyorlardı.

Tüfek dumanlarının birbirlerini kovalıyor gibi yamaçlarda koşuştuğu, top dumanlarının yükselip yayıldığı, birbirine karıştığı görülüyordu. Duman arasında, süngü parıltılarından, ilerleyen piyade kütleleri ve yeşil sandıklı topçuların dar çizgileri fark ediliyordu.

Rostov olup biten şeyleri görmek için atını bir tepede bir dakika durdurdu ama dikkatini ne kadar toplarsa toplasın bu olup biten şeyleri ne ayırt edebiliyor ne de anlıyordu: Orada, dumanın içinde birtakım insanlar kımıldanıyor, birtakım kıtalar perde perde ilerliyordu; ama niçin? Kim bunlar? Nereye? Anlamak mümkün değildi. Bu görüntü, bu sesler onu korkutmuyor, ürpertmiyor, tersine ona güç veriyordu.

"Hadi daha, daha..." diye zihninde bu seslere meydan okudu ve artık çarpışmaya başlamış bulunan kıtaların arasına dalarak hatlar boyunca gittikçe daha ileriye doğru atını tekrar dörtnala sürdü.

İçinden, "Artık orada ne olacak bilmiyorum ama her şey iyi olacak," diyordu.

Bazı Avusturya kıtalarını geçen Rostov, hattın bundan sonraki kısmının (bunlar muhafızlardı) artık savaşa başlamış olduğunu fark etti.

"Daha iyi! Daha yakından görürüm," diye düşündü.

Hemen hemen ilk hatlar boyunca gidiyordu. Ona doğru bazı atlılar gelmekteydi. Bunlar dağılmış, saldırıdan dönen bizim muhafız uhlan'larımızdı(Polonya, Rusya, Prusya ve Avusturya ordularında mızraklı süvari. (Y.N.)). Rostov yanlarından geçti, birisinin kan içinde olduğunu istemeyerek fark etti, dörtnala uzaklaştı.

Savaş ve BarışWhere stories live. Discover now