XIV - XV - XVI - XVII - XVIII

23 0 0
                                    


31 Aralık'ta, 1810'un yılbaşı arifesinde, yılbaşı gecesi yemeği için Yekaterina devri kodamanlarından birinin evinde balo vardı. Kordiplomatik ve imparator baloda bulunacaklardı.

Kodamanın İngiliz Rıhtımı'ndaki meşhur konağında donanmanın ışıkları parıldıyordu. Kırmızı halı döşenmiş ışıklı girişte polisler duruyor, yalnız polis erleri değil, polis müdürüyle bir düzine polis amiri de burada bulunuyordu. Arabalar gidiyor, durmadan kırmızı elbiseli, şapkaları kanatlı uşaklarla yenileri geliyordu. Kupa arabalarından üniformalı, göğüsleri madalyalı, kordonlu erkekler çıkıyor, kadınlar astraganlar içinde gürültü ile açılan arabaların basamaklarından iniyor, aceleyle ve sessizce methalin halısı üzerinden geçiyorlardı.

Hemen her yeni araba geçtikçe kalabalığın içinde bir fısıltı dolaşıyor, şapkalar çıkarılıyordu: Hükümdar mı? Hayır, nazır, Prens... Elçi... Sorgucu görmüyor musun? Kalabalığın içinde, diğerlerinden daha iyi giyinmiş biri herkesi tanır görünüyor, zamanın en ünlü kodamanlarının isimlerini sayıp döküyordu.

Davetlilerin üçte biri gelmişti. Ama bu baloya gelmesi gereken Rostovlarda hâlâ giyim hazırlığı, telaşı vardı.

Rostov ailesinde, bu balo için çok şeyler söylenmiş, hazırlıklar olmuş, davetiye gelmeyecek, elbiseler hazırlanamayacak, her şey yoluna konulamayacak diye çok korku çekilmişti.

Kontesin ahbabı ve akrabası, taşralı Rostovları Petersburg sosyetesinde idare eden, eski sarayın zayıf, solgun nedimesi Mariya İgnotyevna Peronskaya, baloya onlarla birlikte gidiyordu.

Rostovların akşam saat onda nedimeyi almak için Tavriçeski Bahçesi'ne gitmeleri gerekiyordu, oysa saat ona beş vardı, genç bayanlar hâlâ giyinmemişlerdi.

Nataşa böyle büyük bir baloya hayatında ilk kez gidiyordu. Bugün saat sekizde kalkmış, bütün gün hummalı bir telaş yaşamıştı. Sabahtan beri bütün gayretini, herkesin, kendinin, annesinin, Sonya'nın mümkün olduğu kadar iyi giyinmesi için harcamıştı. Sonya ile Kontes kendilerini bütünüyle ona bırakmışlardı. Kontesin kadife massaka elbisesi, iki genç kızın pembe korsajlı pembe ipek kombinezon üstüne beyaz puslu elbiseleri olacaktı. Saçlar à la grecque taranacaktı.

Bütün önemli şeyler yapılmıştı, ayaklar, eller, boyunlar, kulaklar çok dikkatle, baloya yakışır şekilde yıkanmış, kokulanmış, pudralanmıştı, ajurlu ipek çoraplar, kurdeleli beyas atlas iskarpinler giymişlerdi, tuvaletler hemen hemen bitmişti. Sonya giyinip kuşanmasını bitirmişti. Kontes de bitirmişti. Geriye herkes için uğraşan Nataşa kalmıştı. O hâlâ sıska omuzlarına atılmış bir penyuvarla aynanın karşısında oturuyordu. Artık giyinmiş olan Sonya odanın ortasında duruyor, küçük parmağıyla canını acıtıncaya kadar topluiğneyi bastırıyor, hışırdayan ipeğe son kurdeleyi tutturuyordu.

Nataşa başını tuvaletten ayırıp oda hizmetçisinin bırakmaya vakit bulamadığı saçlarına yapışarak, "Öyle değil, öyle değil, Sonya," dedi, "kurdele öyle olmaz, buraya gel." Sonya oturdu. Nataşa kurdeleyi başka türlü taktı.

Nataşa'nın saçlarını tutan oda hizmetçisi, "İzin verin küçükhanım, böyle olmaz," dedi.

"Ah Tanrım, sonra canım! Ha, işte böyle Sonya."

Kontes'in sesi duyuldu: "Çabuk bitirecek misiniz? Saat neredeyse on olacak."

"Şimdi, şimdi. Siz hazırlandınız mı anne?"

"Yalnız şapka iliştirilecek."

"Bensiz yapmayın," diye bağırdı Nataşa, "siz yapamazsınız!"

"Ama saat on oldu."

Saat on buçukta baloda bulunma kararı verilmişti. Oysa daha Nataşa giyinecek, Tavriçeski Bahçesi'ne gidilecekti.

Savaş ve BarışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin