VII - VIII - IX - X - XI - XII

16 0 0
                                    



Borodino Savaşı'yla ölü ve yaralılarımız hakkındaki müthiş haber ve daha müthiş olan Moskova'nın kaybedildiği haberi, Voronej'e eylülün ortalarına geldi. Kardeşinin yaralandığını ancak gazetelerden öğrenen ve ondan haber alamayan Prenses Mariya, Nikolay'ın duyduğuna göre (kendisi Prenses'i görmemişti) onu aramaya gitmeye hazırlanıyordu.

Borodino Savaşı ve Moskova'nın terk edildiği haberini alınca Voronej'de her şey birden ümitsizlik, kin, intikam ve buna benzer duygularla ilgili olmaksızın, can sıkıcı, üzücü gelmeye başladı; bir utanç, bir rahatsızlık duyuyordu. Dinlediği bütün konuşmalar yapay geliyordu, bütün bunlar hakkında ne düşüneceğini bilmiyor, her şeyin onun için ancak yine alayda aydınlanacağını anlıyordu. At satın alma işinin sonuçlanması için acele ediyor, hizmetçilerine ve başçavuşa haksız yere ikide bir çıkışıyordu.

Rostov'un hareketinden birkaç gün önce, Rus ordularının kazandığı zafer dolayısıyla katedralde bir ayin yapılıyordu; Nikolay da ayine gitmişti. Valinin biraz gerisinde duruyor, dinsel bir ağırbaşlılıkla ve binbir türlü şeyler düşünerek ayini takip ediyordu. Ayin sona erince valinin karısı onu yanına çağırdı. Kliros'un önünde duran siyahlar giymiş bir kadını başıyla işaret ederek, "Prensesi gördün mü?" dedi.

Nikolay, Prenses Mariya'yı, şapkasının altından görünen profilinden çok o anda içini kaplayan bir çekinme, korku ve merhamet hissiyle hemen tanıdı. Kendi düşüncelerine dalmış görünen Prenses Mariya kiliseden çıkmadan son haçı çıkarıyordu.

Nikolay hayretle onun yüzüne bakıyordu. Bu yüz önce gördüğü yüzün aynısıydı, aynı derin, manevi yaşamın ifadesini taşıyordu; ama şimdi büsbütün başka türlü aydınlanmıştı. Onda dokunaklı bir acı, bir yalvarış ve ümit ifadesi vardı. Nikolay, daha önce olduğu gibi ona sokulmak için valinin karısından tavsiye beklemedi, burada, kilisede onunla konuşmanın yakışık alıp almayacağını düşünmeden ona yaklaştı; felaketini duyduğunu, bütün ruhuyle başsağlığı dilediğini söyledi. Prenses onun sesini duyar duymaz yüzünde birden hem yasını, hem sevincini aydınlatan parlak bir ışık yandı.

"Yalnız şunu söylemek istiyorum size, Prenses," dedi Rostov, "eğer Prens Andrey Nikolayeviç hayatta olmasaydı, alay komutanı olduğu için gazetelerde bu hemen ilan edilirdi."

Prenses anlamadan ama yüzündeki duygudaşlık ve acı ifadesine sevinerek bakıyordu ona.

Nikolay, "Çok örneğini bilirim: Mermi parçasının yarası (gazeteler dane yarası diyor) ya öldürücü olur ya da aksine çok hafif olur," dedi. "İyiyi beklemek lazım ve ben eminim..."

Prenses Mariya sözünü kesti.

"Ah, bu korkunç olurdu..." diye başladı, heyecandan sözünü bitiremedi, onun yanında hep yaptığı gibi zarifçe bir hareketle başını eğerek minnetle ona baktı ve teyzenin arkasından yürüdü.

O günün akşamı Nikolay hiçbir yere misafirliğe gitmedi, at cambazlarıyla bazı hesapları bitirmek için evde kaldı. İşleri bitince bir yere gitmek için vakit artık geçmişti. Ama yatmak için de erkendi daha, Nikolay hayatını düşünerek uzun süre odada bir aşağı bir yukarı gidip geldi, bu onun binde bir yaptığı bir şeydi.

Prenses Mariya, Smolensk yakınında onun üzerinde iyi bir etki bırakmıştı. O zaman Prenses'e böyle bambaşka şartlar içinde rastlaması, annesinin de zengin bir eş olarak tam onu göstermiş olması, ilgisini bir kat daha artırmıştı. Voronej'de, ziyareti sırasında bu etki yalnızca iyi değil, güçlü de olmuştu. Nikolay, bu sefer onda bulduğu olağanüstü ahlak güzelliğine hayran kalmıştı. Bununla birlikte, yola çıkmaya hazırlanıyordu ve Voronej'den ayrılarak Prenses'i görme fırsatından mahrum kalacağına hayıflanmak, aklından bile geçirmiyordu. Ama Prenses Mariya ile kilisede bugünkü karşılaşması (Nikolay bunu hissediyordu) kalbinde, tahmin ettiğinden ve kendi huzuru için arzu ettiğinden daha derin yer etmişti. Bu soluk, ince, kederli yüz, bu ışıklı bakışlar, bu yavaş, zarif hareketler ve hele bütün çizgilerinde beliren bu derin ve yumuşak hüzün onu telaşa düşürüyor, ondan ilgi bekliyordu. Rostov erkeklerde yüksek manevi bir hayat belirtisi görmeye tahammül edemezdi, (Prens Andrey'i bu nedenle sevmezdi) küçümseyen bir tavırla felsefe, hayalperestlik, derdi buna; ama Prenses Mariya'da özellikle kendisine yabancı manevi bir dünyanın bütün derinliklerini açığa vuran bu hüzünde karşı durulmaz bir cazibe hissediyordu.

Savaş ve BarışWhere stories live. Discover now